28 Ağustos 2023 Pazartesi

 AMASRA Günübirlik Gezme ve Yüzme Fırsatı


        Ankara'nın monotonluğundan ve bunaltıcı sıcaklardan 1 günlüğüne uzaklaşmak de deniz özlemi gidermek için gidip görülesi bir yer. Amasra Kalesi, Fatih Camii, Zindan Kapısı, Chapel, Amasra Müzesi mutlaka görmeniz gereken yerler. Küçük bir yer olduğundan liman-kale-sokak turu sonrasında plajda yüzme imkanınız olması da çok güzel. Ayrıca Barış Akarsu'nun memleketi olduğundan heykelini de görmeniz de mümkün. Gezme, yüzme sonrası acıktığınızda Canlı Balık Mustafa Amca'nın Yerinde nefis balıkları, Amasra Salatasını ve sevdiğiniz diğer deniz ürünlerini tadabilirsiniz. Balıklar taze ve lezzetliydi, fiyatlar makuldü. Sahilde çay bahçesinde çay-kahve içerken berrak su içinde siyah balıkları keyifle izleyebilirsiniz.  Sabah erken saatlerde başlayan  yolculuk yaklaşık 4 saat sürüyor, 4 saat de dönüş derseniz, yüzme-gezme- yeme içme için yeterince zaman ayarlaması yaparak yola çıkmanızda fayda var. Ben turla katılmıştım onlar zaman planlamasını yaptıkları için yeterli zamanda gezip gelmiştim. Yüzmeyi sevenler için de deniz özleminizi 1 günlük gideriyor. Günübirlik stres atmak için mutlaka gidilmesi gereken bir yer. Umarım bir gün yolunuz düşer ve siz de keyif alırsınız Amasra turundan

28 Mart 2023 Salı

 

ÖZLEDİM SENİ HEM DE ÇOK

Çok özledim seni

Kısa ve net özledim işte

Ne güzeldi güne senle başlamak

Sıcacık güzel bir mesaj almak senden

Sesini duymak, saatlerce konuşmak

Sesinle sakinleşip  huzur bulmak

Bazen saçma sapan gülme krizlerine tutulmak

Hani korkudan kolunu morartmıştım ya bir gün

Gözlerim kapalı, korkumdan kolunu sıktıkça sıkmıştım

Sana yapışmamdan memnun sesini bile çıkarmamıştın

Hatırladın mı ne çok eğlenmiştik o gün?

Ankara sokaklarını ve tarihini karış karış gezmiştik

Kaleye çıkıp surlarda bağırıp gülmüştük

Bir an sanki iki küçük çocuk olmuştuk

Eski bir Ankara lokantasında  yediğimiz kebabın tadı hala aklımda

Sonrasında çok kez kebap yedim orda ama hepsi tadsızdı

Seninle yediğim, içtiğim, yaptığım her şey ayrı keyifliydi

Sen güzeldin, ben güzeldim, biz güzeldik be Y.....

Seninle uyumumuzu kimselerde bulamadım

Tanımaya çalıştım birilerini, tanıdıkça soğudum

İnsan ruh eşini bir kez bulurmuş

Sen benim ruhumun eşiydin, günümün anlamı

Sabah güneşimdin, gülme sebebim

Ah ah, özledim ben seni, hem de çok

Unutmadım seni, sesini,gözlerini, gülümseyişini

Alışmaya çalıştım sadece yokluğuna

Onu da pek beceremedim aslında

Özledim seni, kısa ve net özledim işte


10 Mart 2023 Cuma

YENİ ÇİZDİĞİM MANDALALAR



 Renkler, döngüler, ritim ve ahenk.... Mandalanın dinlendirici ve sakinleştirici etkisi.... Ve kendi yaratıcılığınızla çizdiğiniz desenlerin keyfi....





8 Mart 2023 Çarşamba

 

8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ

Sadece 1 tek günde hatırlanmak ve önemsenmek istemiyoruz. Her gün değer görmek, eşit olduğumuzun farkına varmak istiyoruz. Her yıl 8 Mart’ta "kadınlar şunu şunu yapabilir" gibi klişeler duymaktan bıktık. Biz de erkeklerle üreme sistemimiz dışında aynı bedensel donanıma sahibiz. Beynimiz ve mantığımız da yerinde şükür. Elbette ki erkeklerin yapabildiği pek çok işi biz de yapabiliriz ki bir farkla: ayrıntılara odaklanabilen ve aynı anda pek çok şeyi organize edebilen zihinsel yapımızla daha düzgün ve muntazam da yapabiliriz tüm işleri. Her yıl sanki bizler ezik varlıklarmışız gibi bize sövercesine "şunu da yapabilirsiniz" vs klişelerini bir kenara bırakın. Elbette bir kadın inandığı, emek verdiği, özendiği her işi layıkıyla yapar. Yeter ki fırsat verilsin, yeter ki desteklensin, hor görülmesin. Bu gün hala "kadınlar okutulmalı, iş gücüne katılmalı" vs şeyleri duymak istemiyoruz. Dünyanın neresinde olursa olsun kız yada erkek okumayan tek çocuk kalmamalı. Cehalet canavarına boyun eğilmemeli. Herkes yeteneklerine göre iş imkanına kavuşarak iş gücüne katılmalı. Eşit eğitim insani bir haktır. Sadece eğitim değil adalet, sağlık, beslenme, barınma gibi konularda tüm dünya çocukları insani haklardan eşit yararlanabilmeli.

8 martlarda artık  "çocuk gelin olmasın" lafını duymak da istemiyoruz. Çocuk gelin az gelişmiş toplumların kanayan yarası zaten. Çocuktan gelin olmaz, pedofilinize çocuk gelin aldım diye kılıf uydurmayın. Çocuk çocuktur, saf ve tertemiz çocukların bedenine dokunmayın artık. Tüm çocuklar çocukluğunu doya doya yaşayabilsin ki toplumlar sağlıklı bireylerden oluşabilsin. Yine her 8 martta "kadın cinayetleri olmasın" cümlesini de duymak istemiyoruz. Hiçbir kadının yaşama hakkı elinden alınmamalı. Namus adı altında işlediğiniz cinayetler bir son bulsun artık. Bir kadın giyiminden, hareketinden, kahkahasından, rujunun renginden vs yargılanmamalı. Bunlar namus konusu bile olmamalı. Hırsız birine namussuz demezsiniz, tecavüzcüye namussuz demezsiniz, dolandırıcıya namussuz demezsiniz de mini etekli kadına namussuz demek nedir ya? Bir kadın giyimiyle, davranışıyla, saçıyla başıyla kime ne zarar vermiş de namusuna dil uzatırsınız? Bırakın kadınlar özgürce dolaşsın, istediğini giysin, istediğini yapsın, ilgilenmeyin bunlarla. Ayrıca kadınlar erkeklerin tapulu malı değildir. Bir kadın sizi istemediyse ya da boşanıp ayrıldıysa istenmediğinizi kabul edin. Kimse kimseyi sevmek yada istemek zorunda değil ki. Sırf istenmiyorsunuz ya da sevilmiyorsunuz diye bir kadını öldürüp hayattan koparmak nedir? Kadınların yaşam tarzından dolayı yargılanmadığı, ötekileştirilmediği, itilip kakılmadığı, mal gibi yada cinsel meta gibi görülmediği tersine bir insan olarak onurlu yaşamayı hakettiği, her türlü şiddetten, tacizden, tecavüzden uzak insanca yaşayabildiği, güzel günler görmek dileğiyle. Tüm kadınlarımızın Kadınlar Günü Kutlu Olsun.

27 Şubat 2023 Pazartesi

 

DEPREM

Sözün bittiği yerdeyiz. Günlerdir ne yediğimden tat aldım, ne de huzurlu bir uyku uyudum. İçtiğim sudan, yediğim yemekten, yattığım yataktan utandım. 06.02.2023 Pazartesi sabahında Kahramanmaraş'ta olan 7,7 büyüklüğündeki deprem hepimizi yasa boğdu. Sadece Kahramanmaraş değil etrafındaki 10 ili de kapsayan çok büyük bir felaketti bu. Pazartesi sabahına felaketle uyandık ve aynı gün öğle saatlerinde Ankara'dan bile hissedilen 7,6 büyüklüğündeki ikinci depremle daha fazla bina yerle bir oldu. Güzelim şehirler birer enkaz yığınına dönüştü, şehirdeki insanların çoğu hayatını kaybetti.. Enkaz görüntüleri, enkazdan duyulan sesler, yaralı çıkarılan insanlar, hayvanlar ve en acısı da ölenler.... 

Hava çok soğuk, kış şartları hakim. İlk günden itibaren enkaz altındaki insanlar açlık, susuzluk, havasızlık ve soğukla mücadele etmeye ve hayatta kalmaya çalıştı. Günlerce enkazdan mucize eseri sağ çıkanlara hepimiz çok sevindik. Pek çoğu ise enkazdan sağ çıkmayı başaramadı malesef. Binlerce kişi yaşamını kaybetti, binlercesi yaralı kurtuldu, binlercesi ailesini, sevdiklerini kaybetti. Sözün bittiği yer, kelimeler boğazımızda düğümleniyor. Bu acının tarifi imkansız. 1999 depreminden daha büyük bir felaketi yaşıyoruz şu an. Herkes çok üzgün ve herkes elinden geleni yapmaya çalışıyor. Hep birlikte bu yaraları sarmaya çalışıyoruz. 

Bir deprem ülkesindeki vatandaşlar olarak deprem anında yapılması gerekenleri bilmediğimiz, depreme hazırlıksız olduğumuz bir kez daha ortaya çıktı. Deprem değil binalar öldürüyor insanları. Küçüğünden büyüğüne herkese deprem ve acil durumda yapılması gerekenler iyice öğretilmeli, arama-kurtarma konusunda daha geniş kitleler eğitilmeli, deprem sonrası her türlü ihtiyaç için düzenli çalışan koordinasyon merkezleri kurulmalı. Umarım bundan sonra böyle büyük bir acı yaşamayız ama böyle durumlara daha hazırlıklı olabilmek için gerekli çalışmaları yapmalıyız.



30 Kasım 2022 Çarşamba

ÖLÜM

Aylardan Kasım, günlerden Cuma

Hazan ve hüzün düştü yapraklara

Renkler sararmış ve solgun

Ruhum ağırlaşmış ve yorgun

Güneşe rağmen içim üşümekte

Bir ölüm kokusu kol gezinmekte

Alıcı kuşlar gibi dönüp durur Azrail

Sen ölümle yaşam arasında

Saat ve saat, gün ve gün tükenircesine

Kah güçlü, kah yorgun pes edercesine

Göğsümde bin ton ağırlık

Umudum tükeniyor yavaş yavaş

Ölümle kıran kırana bir savaş

Çaresiz, sessiz bir bekleyiş...

Aylardan Kasım, günlerden Cuma

Geldi şimdi acı haber

Ölümün soğuk nefesi...

Kabulü, inanması çok zor

Acıyor kalbim, içim daralıyor

Ağlamak, haykırmak faydasız

Bir boşluk, kapkaranlık bir kuyu

Öyle ağır, öyle büyük bir acı

Nefes almak imkansız

Aylardan Kasım, günlerden Cuma

Şimdi sen gittin, yoksun artık

Artık dokunup sarılamasam da

Zihnimde yaşatacağım seni daima

Artık veda ve ayrılık vaktidir

Hoşçakal ve huzurla uyu... 






9 Eylül 2022 Cuma

 ABANT VE GÖLCÜK'TE RÜYA TATİL


     Abant ve Gölcük'te bu yıl 4. tatilimi yaptım. Muhteşem manzarası, orman havası, kuş sesleri ve yaza inat serin bir havayla çok keyifli 3 gün geçirdim. Beton yığını Ankara'dan kaçmak, ruhu dinlendirmek için muhteşem bir yer. Hem Ankara'ya yakın, hem serin, hem oksijen dolu. Herkese orman içinde tatil yapmayı tavsiye ederim. Deniz tatilinden vazgeçemeyenlerdenseniz ömrünüzde 1 kere sadece bir hafta sonunu Abant'ta geçirebilirsiniz. Her bütçeye uygun oteller mevcut. Abant'ın yazı ayrı güzel, kışı ayrı güzel. Kışın bazı otellerde şömine eşliğinde romantizm yaşayabilirsiniz. Günübirlik bile gidip geleceğiniz bir yer aslında. Sabah erken saatlerde gidip akşam geri dönerek de farklı bir gün geçirebilirsiniz.

    Orman yangınları nedeniyle mangal, tüp, ateş yakmak yasaklansa da göl kenarındaki ve abant yolu üzerindeki tesislerde yeme- içme ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz. İlla göle karşı piknik yapmak istiyorum diyenlerdenseniz Abant yoluna gelmeden avmlerde bulunan marketlerden yada yol üstündeki büfelerden  canınız ne istiyorsa alıp göl kenarında mangalsız-ateşsiz piknik yapabilirsiniz. Uyanık geçinip gizlice ateş yakmaya çalışan olursa Jandarmalar sürekli gezip uyarıda bulunuyor ve yasağa rağmen ateş yakmanın para cezası var unutmayın. Ormanlar herşeyimiz ve onları korumak için ateş yakmayalım.

    Orda sıkılırım vs demeyin. Hiç sıkılmazsınız. Göl etrafında tam tur yürüyüş yapabilirsiniz, dilerseniz biraz daha orman içine girip yürüyebilirsiniz. Gölde yansımalardan harika kareler yakalayabilirsiniz. Ördekleri, kuşları fotoğraflayabilirsiniz. Dilerseniz bisiklet kiralayabilir göl etrafında bisikletle turlayabilirsiniz. Geçen yıl atlarla göl kenarında gezenler vardı, bu yıl hiç at göremedim. 

    Gölcük de de aynı şekilde yürüyüşler, fotoğraf çekimi, bisiklete binme, ormanda yürüme gibi aktiviteler yapabilirsiniz. Dilerseniz kitap okuyabilir, hamak kurup uyuyabilirsiniz.  Bu yıl Gölcük'te sevimli bir sincapla karşılaştık. Biraz ürkek de olsa yakınımızda yiyecek arayışına girişti, sonra hızla uzaklaşıp gitti. Ormanda farklı hayvanları, kuşları görmeniz mümkün.

    Ankara'da betondan ve avmlerden sıkılanlar ve huzur bulmak isteyenler için harika bir yer. Bolu ve Düzce'nin pek çok yeri sulak, yeşil ve ormanla dolu. Memleketin tüm güzelliklerini yok olmadan görebilmeniz, harika vakit geçirmeniz dileğiyle. 

 

29 Ağustos 2022 Pazartesi

 

İnsan Manzaraları-4

Bugün de size L…’dan bahsedeceğim. L… insanlara tepeden bakan biri. L...'nin narsist olduğunu, gerçekte yaşadığı özgüven eksikliğini insanları aşağılayarak gidermeye çalıştığını düşünüyorum. Narsist özellikler gösteren pek çok insan gibi L… de kendi zayıf ve güçsüz yönlerini göstermekten kaçınarak başkalarının zayıflıkları ile onları aşağılayarak kendini daha yüksekte, önemliymiş gibi görüyor olabilir. Psikoloji alanında uzman değilim ama okuduklarımdan  bazen onun narsist olduğu düşüncesine kapılıyorum. Kendini çok üstün, çok önemli, çok zeki ve elit görürken başkalarını sürekli aşağılıyor, cahil buluyor, kendini sürekli övüyor. Ailesinden gelen maddi imkanlarla, lüks yaşamıyla sürekli hava atıp duruyor. Maddi imkanları sınırlı ve sadece yaşamını devam ettirmeye çalışan insanları  ise cahil ve hakir görüyor. Görgüsüzlükleri, lüks ve marka takıntısının yanısıra, konuşmasını ingilizce kelimelerle süsleyip ingilizce biliyormuş edalarıyla garip bir insan profili sergiliyor.

L... çalıştığı işe birinin referansıyla girdiğini unutarak her fırsatta liyakattan bahsediyor. Torpille işe alınan herkesi aşağılıyor, kapasitelerinin olmadığını ileri sürüyor.  Oysa bir dönem kendisi de referansla işe alınmış. Herhangi bir seçme-eleme sınavı olmaksızın işe girenler arasında. Geçmişini unutup her fırsatta liyakatten bahsetmesi de çok yapmacık geliyor.  Referans ve torpile, adam kayırmaya ben de karşıyım ama bunları yapan birinin geçmişini unutması ve insanları salak yerine koyması da tuhaf doğrusu. Maddi gücüyle yaptığı, aldığı, yediği, giydiği, gittiği mekanları anlatıp “şurda şu kadar para harcadım, şunu yedim şunu içtim.”  vs şeklinde görgüsüzlük sergiliyor. 

Narsizme dair yaptığım araştırmalarda 2 grup narsist olduğunu öğrendim: birinci grup narsistler karşıdakine duygusal şiddet uygulayarak, sürekli onu aşağılayarak kişinin kendini yetersiz, önemsiz, başarısız hissetmesine ve ruhsal yaralanmasına neden olurken; ikinci grup narsistler karşıdakini aşağıladıklarını bu kadar net belli etmeden sanki karşıdakinin iyiliğini düşünüyormuş gibi akıl verme eğiliminde oluyormuş. Bunların bilinç altında da karşıdakinin düşünme ve mantık seviyesini beğenmeyerek, "sen düşünemezsin, senin yerine ben herşeyin en iyisini düşünürüm, herşeyi bilirim” mantığıyla karşıdakine sürekli kendi fikrini empoze etmeye çalışıyormuş. Karşıdaki insanı ezikleyerek, yetersiz olduğuna ve kendi fikirlerine muhtaç olduğu izlenimi vererek karşıdaki üzerinde üstünlük sağlamaya çalışıyormuş. Bunu yaparken de sanki karşıdakini önemsiyormuş, onun iyiliğini düşünüyormuş gibi davranıyorlarmış.  İşte L….'de zaman zaman 1. grup gibi davranıp pek çok insanı aşağılayan konuşmalar yaparken bazen de 2. grup gibi davranıp çok mantıklı olduğunu sandığı fikirlerini karşısındakilere empoze etmeye çalışıyor. 

Kendini birşey sanıp hiçbir şey olamayan insanlardan biri L... ve içindeki hiçliği insanları aşağılayarak gidermeye çalışıyor.



22 Haziran 2022 Çarşamba

 BABALAR GÜNÜ ÜZERİNE

    Babalar günü anneler gününe nazaran daha sönük geçiyor nedense. Annelerin bizim üzerimizdeki emeği elbette çok, ancak babalığı hakkıyla yapanların emekleri de kenara atılamaz. Her biyolojik babadan söz etmiyorum, gerçek bir ebeveyn gibi çocuğuna ilgiyle, şevkatle yaklaşan, onu anlamaya çalışan, sağlıklı ve güçlü bir birey olması için herşeyi yapan, çocuğuna değer veren, onun kişiliğine, fikirlerine, tercihlerine saygı duyan, annelerin yüklerini hafifletmeye çalışan babalardan söz ediyorum. Malesef çoğu biyolojik anne ya da baba çocuklarına değer vermediği, onları ciddiye almadığı ve yanlış davranışlarla çocuklara travmalar yaşattığı için çocukların kişilik gelişiminde onarılmaz yaralar açmakta. Onun için her iki ebeveyn de çocuk gelişimi konusunda kendi eksikliklerini tamamladıktan sonra çocuk sahibi olmalı, dengeli, sağlıklı, huzurlu, neşeli, özgüveni yüksek, güçlü çocuklar yetiştirmek için ellerinden geleni yapmalı. Malesef erkeklerin çoğu babalığı hakkıyla yapamıyor. Tüm yükü eşlerin sırtına yükleyip arada çocukla oyun oynayarak ve çocuğun istediği şeyleri alarak iyi baba olduklarını sanıyor. Oysa çocuk büyürken nasıl anneler çocuğun her anını paylaşıyorsa babalar da bu anlara tanık olmalı, çocukla ilgilenmeli, onu anlamalı, destek olmalı, çocuğun fikirlerine, karakterine saygı duymalı, sağlıklı ve güçlü olması için emek vermelidir. Belki de pek çok baba çocuklarıyla yeterince ilgilenmediği için, sert bir otorite kurduğu için babalarla çocuklar arasında gereksiz bir mesafe oluşuyor ve babalar günü anneler gününün hep gerisinde kalıyor. 

    Babalar yaslanacak bir çınar gibi güçlü olmalı, ağlanacak ve sığınacak bir liman olmalı, çocukları koruyacak kadar güçlü, çocuğun merakını giderecek kadar bilgili ve donanımlı olmalı, çocukla ilgili her konuda kadınlarla eşit görev dağılımı yapmalıdır. Böylece annelerle oluşan bağ kadar güçlü bir bağ babalarla da kurulabilir. Babalar her şeye kızan, bağıran ya da şiddet uğrayan sert bir otorite olmak yerine anlayışlı, hoşgörülü, çocuğa değer veren, herşeye kızmak yerine çocuğu anlamaya çalışan tatlı bir ebeveyn olmalıdır. 

    Tüm babaların babalığı layıkıyla yaptığı, sağlıklı, dengeli, güçlü bireylerin yetiştiği, sağlıklı nesiller görmek ve babaların da hakettiği değeri görmesi dileğiyle....

16 Haziran 2022 Perşembe

 

ISPARTA GÜL HASADI- SALDA GÖLÜ- SAGALASSOS- EĞİRDİR GÖLÜ- KONYA AKŞEHİR NASRETTİN HOCA PARKI VE TÜRBESİ

        Herkese merhaba dolu dolu 2 günlük bir tur önerisinde bulunmak istiyorum. Bireysel olarak kendi aracınızla ya da tur firmalarıyla Isparta-Burdur tarafına gidebilirsiniz. Gündüz yolculuğunda gününüzün yarısı yolda geçtiğinden gece yola çıkmak en mantıklısı. Yolculuk neredeyse 6 saat sürüyor. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Isparta Güneykent’te gül bahçelerine ulaşıyorsunuz. Burada gül toplamanın inceliklerini öğrendikten sonra uçuk pembe yağlık güllerden toplamaya başlıyorsunuz. Isparta'nın simgesi haline gelen bu güller bahçelerde süs amaçlı gördüğümüz güller kadar gösterişli ve kocaman değil fakat kokusu harika. Gül toplama işinden sonra Gülbirlik’in bu gülleri işleyip yağ ve suyunu ürettiği fabrikaya gidiyorsunuz. Fabrikada emekliye ayrılan eski buhar kazanı ile yeni kazanları görüp fabrikanın tarihine ilişkin bilgileri de aldıktan sonra Rosense markasıyla satışa sunulan ve gülden üretilen yağ, sabun, krem, lokum ve gül suyu gibi ürünleri satın alma fırsatı buluyorsunuz. Ardından Burdur’un Yeşilova ilçesinde yer alan dünyaca ünlü Türkiye’nin Maldivleri olan Salda Gölü’ne gidiyorsunuz. Her ne kadar suları biraz çekilmiş ve orijinal dokusunu kaybetmiş gibi görünse de hala güzel. Salda Gölü’nün başına bir şey gelmeden, kurumadan, kirlenmeden son defa mutlaka görmelisiniz. İsterseniz ayaklarınızı suya sokabilirsiniz, maviliklerle dolu suda fotoğraflar çekebilirsiniz. Göl kenarındaki kafeteryada çay keyfi yapabilirsiniz. Salda sonrası karnınız acıkmaya başladığından Burdur merkezde yemek molası verebilirsiniz. Burdur’da şiş kebap çok meşhur ve istediğiniz yerde mutlaka deneyebilirsiniz. Yemek sonrası Burdur Müzesini mutlaka gezmelisiniz. Müzede Sagalasos’dan çıkan heykeller ile birlikte bölgeye özgü çift renkli toprak kap ve eserler mevcut. Burdur Merkez’den sonra Burdur’un Aglasun ilçesinde yer alan Sagalassos Antik Kenti, Antonin Çeşmesi ve Antik Tiyatro’yu da gördükten sonra Isparta merkeze geçip burada otele yerleştikten sonra akşam yemeği için Isparta merkezde yürüyüş turu yapabilirsiniz. Ben her gittiğim şehir merkezinde mutlaka yaya olarak turlarım, neler var, insanlar nasıl , o şehrin dokusu-havası nasıl buna bakarım. Şehrin işlek caddelerinden birinde güllerden yapılmış süslemeler ve Süleyman Demirel Heykeliyle karşılaşıyorsunuz. Merkezde gözünüze kestirdiğiniz bir mekanda ya da avmde akşam yemeği yedikten sonra günün yorgunluğunu atmak için otelde dinlenmeye çekiliyorsunuz. Ertesi sabah kahvaltı sonrası İslamköy’deki Süleyman Demirel Külliyesi’ne gidebilirsiniz. Benim gittiğim gün resmi bir kafile geldiğinden bizleri içeri almadılar. Gelmişken Süleyman Demirel’in anıt mezarına da geçebilirsiniz. Baraj tasarımlı değişik bir anıt mezar olmuş. Ardından Eğirdir Gölüne geçebilirsiniz. Burada göl temalı fotoğraflar çektikten sonra öğle yemeğinde leziz levreklerden yiyebilir ya da çay bahçesine oturup göle karşı kahve keyfi yapabilirsiniz. Eğirdir kalesi ve şehir merkezine doğru yürüyüş turuna çıkabilir, Eğirdir'in meşhur elmalarından, elma kurusundan alabilirsiniz. Eğirdir'den sonra son durak olan Konya Akşehir’e doğru yola çıkabilirsiniz. Burada Nasrettin Hoca Parkı’nda hocanın fıkralarının canlandırıldığı heykelleri fotoğrafladıktan sonra yan taraftaki mezarlıkta Nasrettin Hoca’nın türbesini de ziyaret edebilirsiniz. Böylece dolu dolu 2 günlük bir tatil turu sonrası Ankara'ya tekrar dönüşe geçebilirsiniz.



3 Haziran 2022 Cuma

 

SAPANCA-ORMANYA-MAŞUKİYE

Hafta sonu stresten ve monotonluktan kaçmak için gidilmesi gereken yerlerden biri de Sapanca-Ormanya-Maşıkiye tarafı. Önce Ormanya'ya gitmenizi tavsiye ederim. Orada Hobit evlerinin önünde fotoğraflar çekip, böcek otelinde tahta kurularının oyduğu tahtaları gördükten sonra hayvanat bahçesinde oluşturulan doğal yaşam alanındaki hayvanları fotoğraflama imkanı bulabilirsiniz. Bazı hayvanlar tel kafesten sevmenize izin verecek kadar yaklaştığından onlara kolayca dokunabilirsiniz. Ormanya oldukça geniş bir alan, hayvanları ve farklı bitki türlerini görme ve fotoğraflama imkanına sahipsiniz.

Ormanya’dan sonra Maşukiye’ye geçebilirsiniz. Maşukiye’de şelaleyi fotoğraflayabilir, hediyelik eşya dükkanlarından alışveriş yapabilirsiniz. Karnınız acıktırsa alabalık restauranlarında  yemek molası verebilir, çay bahçesinde temiz hava eşliğinde çay içebilirsiniz.Ayrıca zipline yapabilir, atv  gibi motorlu araçları kullanabilir  ve dilerseniz dev salıncakta sallanabilirsiniz.

Maşukiye’den sonra Sapanca gölüne gidip göl kenarında yürüyüşler yapabilirsiniz. Göl fotoğrafları çekebilir, bisikler kiralayıp turlayabilirsiniz. Yine burada da çay, kahve ve yemek yiyebileceğiniz yerler de  mevcut.

Ankara'ya yaklaşık 340 km mesafede olan Ormanya'ya gitmeniz 4 saati bulabiliyor. Gününüzü ona göre planlarsanız dolu dolu, keyifli bir gün geçirebilirsiniz. İyi gezmeler.



18 Mart 2022 Cuma

 18 MART ÇANAKKALE ZAFERİNİN 107. YILI

        Tam 107 yıl önce bu gün 18 Mart 1915'de Çanakkale'de  büyük bir zafer kazanılmıştır. Bu zafer Anadolu topraklarının ve Boğazların kaderini de değiştirmiştir.  İtilaf kuvvetleri Boğazları ele geçirmek için Çanakkale cephesinde hücuma geçmiş olup Osmanlı'nın  zayıflatılmış ve yetersiz kalan orduları ise savunmada kalmıştır. Yetersiz savunma gücüne rağmen askerlerimiz büyük bir başarı sergileyerek zafer kazanmıştır. 
    Çanakkale zaferi 1. Dünya Savaşı'nın seyrini de değiştirmiştir. Boğazlardan Ruslar'a yardım gitmeyince Çarlık Rusya'da rejim değişikliği yaşanmış ve Rusya savaştan çekilme kararı almıştır. Boğazlar ve Anadolu toprakları Osmanlı Devleti hakimiyetinde kalmıştır. Ayrıca Çanakkale zaferi Mustafa Kemal'in de başarılı bir komutan olarak adını duyurmuş olup 1919'da başlayacak olan kurtuluş mücadelesinin oluşumuna da zemin oluşturmuştur. Mustafa Kemal 1. Dünya Savaşı sırasında Suriye, Çanakkale ve Kafkas cephelerinde görev almıştır.
    Çanakkale zaferi İtilaf güçlerinin güçlü mühimmatlarına, iyi beslenmelerine karşılık yokluk ve yoksulluk içinde olan Osmanlı ordusunun yetersiz mühimmatları ve yetersiz beslenme koşullarına rağmen cephede askerlerimizin üstün performanslarıyla kazanılmıştır. Cephede düşmanı püskürtmek için canla başla mücadele eden askerlerimiz savaş bittiğinde yaralı ve esir düşen askerlerin de hayatını kurtararak insanlık dersi vermiştir. 
        Çanakkale zaferine ilişkin pek çok anı, hikaye anlatılmaktadır. Tüm anlatılanlardan insanlık dersleri almak mümkündür. Çanakkale zaferinin 107. yılında tüm şehitlerimizi, cephe gerisinde görev alan herkesi saygı ve minnetle anıyoruz. Umarım bir daha asla bu topraklarda bağımsızlık için savaş yaşanmaz. Barış ve huzur içinde kardeşçe yaşamaya devam ederiz.
        Aradan 107 yıl geçmiş olmasına rağmen dünya genelinde  hala barış ve huzur sağlanmış değil. Suriye'deki savaş, Afganistan'da yaşananlar, Filistin'de yaşananlar derken şimdi de Ukrayna-Rusya arasındaki savaş... Zaman değişti, teknoloji ve bilim gelişti, insanlık çığır atlatı ama hala savaşlarla uğraşıyoruz. Savaşa ayrılan zaman ve silahlanmaya ayrılan para, küresel ısınmayı durdurma çalışmalarına harcansa, hastalıkların tedavisine ya da dünyada açlık ve kıtlık yaşayan insanların beslenmesine harcansa dünya çok daha yaşanılır bir yer olurdu. 
       Tüm savaşların son bulduğu, ayrımcılık ve ırkçılığın olmadığı, sağlıklı, huzurlu, mutlu bir dünya görmek ümidiyle....
    Çanakkale zaferimiz kutlu olsun. Şehit ve gazilerimize saygı ve minnetle...

 


8 Mart 2022 Salı

 

Mutluluk Neydi?

    Bugün kendimi yollara vurdum. Kafamda düşünceler, önümde yollar… Saatlerce yürüdüm durdum. Karşıma çıkan insanların hayatlarına dair kendimce hikayeler uydurdum. İnsanların beden dilleri, gözleri, yürüyüşleri  bana  onların ruh halleri hakkında ip ucu verdi adeta. Kimi mutluydu, kimi mutsuz, kimi yorgun, kimi bıkkın, kimi sadece kendine sunulan hayatı yaşıyordu mecburen. Sadece nefes alıyor, yaşayacak kadar yiyor ve asgari yaşamını idame ettirecek şeyler yapıyordu. Hayattan bir umudu kalmamış gibi, mutluluk nedir  hiç bilmemiş gibi yaşayıp gidiyordu. Bazılarının gözlerinde ışıltı yoktu.  Yorgun bitkin bir savaşçı gibi, hayatın yükü altında ezilmiş gibi, belki de çok ağır şeyler yaşamış gibi hüzün ve mutsuzluk vardı gözlerinde. Çok az bir kısmında mutluluk belirtisi vardı. Gözleri ışıldıyor, aldıkları nefese şükrediyor gibilerdi adeta. Sonra kendime sordum mutluluk neydi? Sahi neydi mutluluk, bir insan neyle mutlu olabilir?
    Mutluluk maddi, elle tutulur, gözle görülür şeylerde mi aranır yoksa tamamen soyut şeylerde mi? Mal, mülk, araba, zenginlik mutlu olmaya yeter mi? Para ne kadar mutlu eder insanı? Ya da insanın mutlu olabileceği para miktarı ne kadardır? Milyon dolarlar yeter mi insanı mutlu etmeye?  Bir ada düşünün her metrekaresi dev plazalarla kaplı ve plazalarda insan değil sadece para istiflenmiş. Bu adada bir insan ihtiyaç duyduğu herşeye sahip, tarlalar, fabrikalar, sosyal tesisler, elektronik cihazlar, lüks arabalar, uçaklar ve aklımıza ne gelirse her şey olsun. Bu insan tek başına mutlu olabilir mi mesela? Herşeye sahip ama yalnız mutlu olabilir mi? Diyelim ki yanında insanlar da var: sevgilisi, eşi, ailesi arkadaşları. Yine de mutlu olabilir mi? Herşeye sahip olup hiçbir şey için çabalamadan, hayatın anlamı olabilir mi? Bir şey elde etmek ve bir hedefe ulaşmak için çabalamadan nasıl geçer günleri? Bir insanın midesinin maksimum hacmi ne kadar ki o parayla maksimum ne kadar yiyebilir? Herşeye sahip olup, her istediğini yemek mutlu olmaya yeter mi?
    Kalabalık yalnızlıklar diye bir kavram var literatürde. Herşeye sahip, yanında bir sürü insan olan kişi gerçekten mutlu mudur? Yanındaki kişiler onu  anlamıyorsa, onun bakış açısına ve hayallerine tamamen yabancılarsa kişi kendini yalnız hissetmez mi? Ya da ailesi dahil etrafındaki herkes ona sadece parası için değer veriyorsa mutlu olabilir mi bu insan? Dünyanın en zengin insanları mutlu mu peki? Herşeyi yapacak kadar paranız olması mutlu olduğunuz anlamına gelir mi?
    Şan, şöhretle, kariyerle  mutlu olur mu insan? Dünyaca ünlü biri olsanız her gittiğiniz ülkede milyonlarca insan sizi tanıyor olsa mutlu olur musunuz? İşiniz ya da şöhretinizle alakalı olmayan bir seyahatte sadece gittiğiniz yeri sıradan bir vatandaş gibi gezmek isteyip de hayranlarınızdan dolayı gezemediğinizde yine mutlu olur musunuz? Çok ünlüsünüz ve sıradan bir pizza yemeye çıktığınızda ya da sevgilinizle bir kaçamak yapmak istediğinizde etrafınızda biten paparazziler mutlu eder mi sizi? Şöhret her zaman mutluluk getiri mi? Yoksa yeterli parası olmamasına rağmen güçlü bir aileye sahip olmak, kendini güvende hissetmek, güzel dostluklar kurmak salt mutluluk için yeterli mi? Paranız yok ama çok iyi bir aileniz var, herşeye rağmen size destek olup cesaret veriyorlar, eğitim, iş vs her ne istiyorsanız sizin fikirlerinizi destekliyorlar mesela. Mutluluk için bu yeterli mi? Ya da tam istediğiniz fiziksel özellikte, güzel ya da yakışıklı bir sevgiliniz var, karakteri de sizin istediğiniz gibi ama tüm dünya onunla birlikte olduğunuz için size cephe almış yine de mutlu olabilir misiniz? 
    Mutluluk pek çok şeyden etkilenen kişinin kendini dengede, güvende ve iyi hissetme hali bence. İnsanın tüm hayatı boyunca dengede ve güvende olması mümkün mü? Herşey yolunda giderken ani bir doğal afet, hastalık ya da iflas durumu bizim kontrolümüzde mi? Acı, keder, gözyaşı, başarısızlık da yaşamak gerekmez mi? Bunlar insanı güçlendirmez mi? Madem kontrol edemediğimiz şeyler var o zaman mutluluk yaşamın tümünü kapsayan süreklilik hali mi yoksa anlardan ibaret mi? Sanıldığı gibi sürekli Polyannacılık oynayıp toz pembe hayat yaşanır mı? İnsan sürekli mutlu olmaya çabalarsa mutlu olabilir mi, mutluluk nihai bir sonuç mu yoksa süreç mi? Mutluluğu sonuçta arıyorsak eğer o sonuca herhangibir şekilde ulaşamadığımızda mutsuzluğa mahkum mu olmalıyız? Sonuca ulaşmak için çabaladığımız süreç boyunca yaşadığımız güzel anlar, küçük sevinçler ya da kazanımlar mutlu olmamızı sağlamaz mı?
    Yürüdükçe düşündüm, düşündükçe yürüdüm ve mutluluğun sürekli olamayacağını hayatın içindeki anlardan ibaret olduğunu farkettim. Sandığımız gibi hedefe ulaşmak mutluluk getirmiyor, hedefe ulaşırken yaşadığımız her şey, deneyimler ve kazanımlar bizi güçlendirip mutlu ediyor. Nihai sonuca ulaşırken yaşadığımız süreçteki her anda saklı mutluluk. Bu süreçte kimi zaman yaşadığımız hayal kırıklığı veya başarısızlık bizi güçlendirerek dayanma azmi verir ve aldığımız derslerden doğru yolu bulmaya çalışırız. Yine bu süreçte küçük küçük mutluluklar da bizi başarma yolunda motive eder vazgeçmemizi engeller, kendimize güvenimizi artırır. Bu nedenle ne geçmişin pişmanlıklarına takılıp ne de gelecekte olacaklara odaklanıp şu anı kaçırmadan, an'ın tadını çıkararak mutlu olacak şeyler keşfetmek gerekir.  Son olarak mutluluk insanın kendini tanıması, anlaması, ne istediğini bilmesi, kendine güvenmesi ve kendini sevmesiyle yürüdüğü yaşam yolundaki her anda yaşadıklarıyla kazanılan ve  sonuçta değil süreçte aranacak bir şeydir.

    Tüm insanların mutlu ve umutlu olduğu güzel günler dileğiyle...

 

24 Şubat 2022 Perşembe

 

İÇ KARARTICI BİR GÜN

    Yağmurlu, kasvetli bir gün... Sıradan ama iç karartıcı. Gri bulutlarla kaplı gökyüzü, biraz serin, ürpertici, ara ara yağmur yağıyor. Böyle havaları pek sevmem. Ruhum daralır, depresif bir ruh haline bürünürüm. Bilinçaltımda beni üzen  ne varsa böyle havalarda daha çok gün yüzüne çıkar ve içim kararır. Kapkaranlık bulutlar güneşi perdeler, umutlarım da perdelenir adeta. Bulutların ardından tekrar güneşin ve mavi gökyüzünün geleceğini bilsem de içimi karamsarlık kaplar böyle havalarda.

    Bugün  karanlık bulutların gölgesinde nedensiz bir hüzün var içimde. Canım sıkılıyor, yüreğim ağırlaşıyor... Yorgun gibiyim ama yorulmadım da... Uyumak istiyorum, sadece uyumak ve güneşli bir güne uyanmak...


19 Şubat 2022 Cumartesi

Ukulele ile Denemeler- Sultan Film Müziği

    Cahit Berkay'ın unutulmaz bestelerinden biri olan "Sultan" filminin melodisini çalmaya çalıştım. Covid-19' un ilk karantina günlerinde, ukulele hayatıma girdi. Dört duvar arasına tıkılıp kaldığımız o depresif günlerde, ukulele çalmayı öğrenerek hem güzel vakit geçirdim hem de biraz olsun virüsün kasvetinden uzaklaşmış oldum. Biraz online derslerle destek alıp sonrasında kendi kendime ilerlemeye devam ediyorum. 

    Blogumda bundan böyle yaptıklarımı, yapacaklarımı, yapmaya çalışıp başaramadıklarımı, duygularımı, düşüncelerimi paylaşmaya devam edeceğim.

    Hayatın içinde her şey var: başarı, başarısızlık, umut, acı, göz yaşı, sevgi, öfke, alışkanlıklar, kırgınlıklar, kızgınlıklar, müzik, resim, sanat ve tabi ki insan.

    İyi seyirler...


 

 

İnsan Manzaraları-3

    Bugün de size T…’dan bahsetmek istiyorum. T… kendiyle ve insanlarla barışık, sosyal ilişkileri güçlü ama birazcık narsist ve obsesif davranışlar gösteren, takıntılı düşüncelerinin esiri ve hiçbir zaman rahat, huzurlu olamayan biri. Kafasında her zaman bin tilki dolaşır, ayrıntılara takılıp kalır, gereksiz yere olasıklıklara odaklanıp durur, şöyle olursa böyle olur, öyle olursa… diye uzar gider düşünceleri. Bir olay yada durum karşısında hep en kötü senaryoya odaklanır, sürekli planlar yapar durur; hiç olumlu, güzel bir şeyin olacağına inanmazdı. Bu nedenle zihni sürekli olası olumsuzluklar karşısında ne yapacağıyla ilgili çalışır dururdu. Bu nedenle günlerce uykusuz kalır, şiddetli baş ağrılarıyla mücadele etmeye çalışırdı.

    Olaylara ve durumlara takılı kalır, sürekli aynı şeyi kafasında döndürür dolaştırır, insanlara da hep aynı şeyleri anlatırdı. Sık sık kendini tekrarlar, olayları tekrar anlatırken aynı duyguyu, aynı yoğunlukta tekrar tekrar yaşardı. Gereksiz ayrıntılara boğulur, kendini boş yere hem üzer, hem de yorar dururdu. Saplantılı düşünceleri obsesif davranışlar sergilemesine neden olurdu. Bu yüzden hep sinirli, gergin ve mutsuzdu.

    T…’nin insanlara verecek çok aklı vardı. Kimse onun gibi ayrıntılı ve güzel fikirlere sahip değildi, ona göre kimse zeki de değildi. Bu nedenle insanlara sürekli nasihat ve akıl vermesi gerektiğini düşünerek insanların her şeyine aşırı karışma eğilimindeydi. Üzerine vazife olmayan her konuda, hatta insanların özeline dair bile şöyle yap, böyle yap tarzında direktifler verirdi. Karşıdaki insanın duygu ve düşüncelerini dinlemeden sadece kendi konuşup fikirlerini karşısındaki kişiye empoze etmeye çalışırdı. İnsanların akıllı ve mantıklı düşünemediğini, herşeyin iyisini kendisinin bildiğini düşündüğünden gizli narsist olduğu izlenimine kapılırım.

    T... insanları kendi çıkarları doğrultusunda kullanır, kendisi insanlar için bir şey yaptığında dünyanın en büyük şeyini yapmış gibi yaptığı iyiliği anlatıp dururdu. Eşiyle ilgili takıntıları vardı. Eşine güvenmiyor, hep aldatıldığını düşünüyordu. Aldatıldığını kanıtlamak için kendince kanıtlar yakalama eğilimindeydi. Eşinin her davranışından anlam çıkarıyor yok yere tartışmalar yaratıyordu. Hep olumsuzluklara odaklandığından hayatındaki güzel şeyleri göremiyor ve sürekli hayatı ıskalıyor ve mutsuz oluyordu. Paranoyalar, şüpheler, takıntılı düşüncelerle zihnini zehirleyip duruyordu.

    T… sosyal ve girişken biriydi bunu herkese herşeyini anlatarak sağlıyordu. Güvendiği, güvenmediği herkese içini rahatlıkla açıyor, özelini anlatıyor ve farkında olmadan insanlara kozlar veriyordu. Bu nedenle bazı insanlar tarafından zaman zaman yaralanıyordu. İnsanlara içini açarken seçici davranması gerektiğini hala öğrenememişti, gerçi kendini yaralayan, inciten insanlara ağzına geleni sayıyor döküyordu. Hiçbir şeyi içine atmıyor anında tepkilerini dobra dobra söylüyordu. Dobralığı bazen başına dertler açsa da kişiliğinden ödün vermiyordu.

    Bu kadar şüpheci ve kötümser olmasının nedeni neydi? Neden insanların fikirlerini önemsemiyor ve sürekli onlara akıl veriyordu? Neden kendi zekasını diğerlerinin zekasından üstün görüyordu?

18 Şubat 2022 Cuma

 

İnsan Manzaraları-2

    Bugün de size S…’dan bahsedeceğim. S…’nin bazı davranışaları Z…(İnsan Manzaraları-1 yazımda bahsetmiştim Z...'dan) ile benzerlikler teşkil etse de onun da kendine göre bir dünyası vardı. S…. pek çok olayı abartarak anlatmaya bayılırdı. Basit bir olay onun gözünde dünyanın en büyük ve en yıkıcı olayı haline gelir, olaya kendince eklemeler de katarak olmamış şeyleri olmuş gibi anlatırdı. Bir insanı yalancılıkla suçlamak istemesem de  S…’nın anlattıklarında yalanları hemen yakalardınız. Kendi kurguladığı şeylere öylesine kapılır ve gerçek olduğuna öylesine inanırdı ki ne yapsanız, olayların doğrusunu ispat bile etseniz gerçeklere inanmazdı. Kurgular ve hayal aleminde, yalanlar ve abartılarla süslenen adeta “Alice Harikalar Dünyasında” türünde bir hayat yaşardı. S… de tıpkı Z…. gibi ilgi çekmeye bayılırdı. 

    İlgi odağı olabilmek için uydurma hastalıklar yaratırdı. Aniden düşüp bayılırmış  gibi numaralar yapar ve bu esnada onunla ilgilenen var mı diye göz ucuyla etrafa bakardı. Kurgusal olaylar ve abartılı yalanlarla süslenen mağdur edebiyatı onun hayatının bir parçasıydı. Bir gün astım hastası(!!!) olduğunu söyler, hoşlanmadığı birinin  kullandığı parfümün astım krizi yarattığını iddia ederek zoraki öksürürürdü. Ertesi gün astım yalanını unutur ve yanında taşıdığı sigara paketinden bir sigara yakarak öksürmeden kırk yıllık tiryaki gibi içerdi. Sigara bağımlısı değildi, yanında paket taşır sözüm ona efkarlanınca içerdi. Duruma göre sigara içenlerden rahatsız olur sahte öksürüklerle sigara içenlere kızar, işine geldiğinde kendisi de içerdi ve rahatsız olmazdı.  Hastalıkları da düşünceleri de gel-gitliydi ve ruh haline göre değişirdi. Postür bozukluğuna bağlı boyun ağrıları yaşar, bunu insanlara abartılı bir fıtık vakası olarak anlatırdı. 15 yıldır boynundan mutlaka ameliyat olması gerektiğini  söyler ama  o ameliyatı nedense olmazdı. Çeşitli hastalıklardan ve ağrılardan muzdarip olduğunu anlatırdı, doktorlara gider dururdu. Ne hikmetse doktorlar onun hastalıklarına teşhis koyamazdı, tam olarak konulmuş bir teşhis yoktu ama hep hastaydı ve ajitasyon yapardı. Hayatında hiç ameliyat olmamıştı, ufacık bir kesik yada dikiş vakası bile yaşamamıştı. Bir gün abartılı konuşmaları sırasında bir dönem ameliyat olduğunu söylemişti. Ne zaman, ne ameliyatı olduğu sorulunca uyduracak bir şey bulamayıp “işte ben o zaman hastaydım, yatıyordum” diye konuyu kapatmaya çalışmıştı. Söylediği her yalana inanıyor ve sonuna kadar savunmaya çalışıyordu. Yalanı ortaya çıktığında ve konu irdelendiğinde, kaçacak noktası kalmadığında sinirle konuyu kapatıyor ya sinir krizi yada bayılma numarasıyla konunun kapanmasını sağlıyordu. Bu bayılıp ayılmalarının sahte olduğu o kadar belliydi ki ne kadar komik ve yalancı olduğunun farkında değildi. Bu şekilde hastalıklara sığınmasının nedeni neydi? İç dünyasında neler yaşıyordu kimbilir.

    Bilmediği konularda öyle iddialı konuşuyordu ki cahil cesaretiyle kendi doğrularını savunup duruyordu. Bir konuda evrensel gerçeklere dayalı yada bilimsel bir fikre sahip olmadığı halde kendince yorum ve uydurmalarla o konuda profesörmüş gibi konuşuyor ve kendini ne kadar küçük düşürdüğünün farkına varamıyordu. Sokrates bile yaşamının sonuna kadar herşeyi sorgulayıp anlamaya çalışmış biri olarak "Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir" demiştir. İnsanın bir konuda fikri ve yeterli bilgisi yoksa bilmediğini kabullenmesi bir erdemdir. Aksi halde çok bilmiş edalarıyla cehaletini gün yüzüne çıkarmaktan başka bir şey yapmaz. İnsanları cahillikle suçlamam ama bilmediğinin farkında olan insan, yani kendini bilen insan emin olmadığı konularda iddialı konuşmaz. S... ise her konuda iddialı konuşur, yanlış bildiği yüzüne vurulunca yüksek volümlü tartışmalara tutuşurdu. Onunla tartışmanın pek faydası olmazdı, çünkü sunduğunuz doğru bilgi ve ispatlara asla itimat etmez kendi fikrini körü körüne savunurdu. Tutarsız fikirleri, bir gün ak dediğine ertesi gün kara diyen gel-gitleri ile, çok bilmiş edalarıyla, kurgu ve yalanlarıyla değişik bir tipti.

    Geçmişte bir dönem psişik güçleri olduğunu, görünmeyen varlıklarla haberleştiğini iddia etmişti. Belki kafasının içinde sesler duyuyor ve bunu psişik güç olarak algılıyordu bilemiyorum. Psikolojik rahatsızlığın etkisiyle gerçeklik algısını kısmen yitirmiş olabilirdi, kurgular ve yalanlardan oluşan bir dünyada yaşıyordu. İnsanların hiç söylemediği şeyleri kendi kafasında kurgulayarak ve konuyu çarpıtarak anlatıyordu. Herhangibir konuda kendi söylediklerini ise inkar ediyordu. Gerçeklikten kopmuştu, kurgu-yalan-inkar onun gerçekliği olmuştu.

    S… insanlara çıkarları doğrultusunda değer veriyordu. Birinden çıkarı varsa sonuna kadar onu sömürüyor, artık işi bittiğinde de sanki o insanla hiç hukuku olmamış gibi iletişimi koparıyor, yapılan iyilikler karşısında ufacık minnet duymuyordu. İnsanlar ona hizmet ettiği, yardım ettiği sürece vardı, işi bitince karşıdaki insanı bir kalemde silip atardı. İnsanları sömürmeyi sevmesine karşın kendisi insanlar için ufacık bir iyilik yapsa insanların başına kakardı. Yaptığı iyilik de iyilik olmaktan çıkardı. Çıkarları ön planda tutar, iki yüzlülükle insanların arkasından işler çevirirdi. Olayları çarpıtarak anlattığından hep mağdur rolüne bürünürdü.

    S….’nın da perde arkasında ne vardı? Gerçeklik algısını neden yitirmişti? Kafasındaki sesler neydi? Dikkat çekmek için neden başka şeyler değil de hastalık numarası yapıyordu? Çocukken sadece hastalık geçirdiğinde ilgi görmüş bunu alışkanlık haline mi getirmişti? Hiç düşünmeden uydurduğu yalanlar ve kurgular açığa çıktığında hiç mi utanç duymuyordu? İnsanları çıkarları için kullanıp attığında vicdan azabı duymuyor muydu? Bu sorular ve fazlasını hala merak ediyorum. 

 

17 Şubat 2022 Perşembe

 

İnsan Manzaraları-1

    Bugün sizlere Z…’dan bahsetmek istiyorum. Tanıdığım ilginç insanlardan bir tanesi, abartılı makyajı, aykırı giyim tarzıyla ve biraz çatlak kafasıyla sıra dışı bir insan. Çocukluğunu nasıl geçirdi pek bilmiyorum ama zor ve ihmal edilmiş bir çocuk olsa gerek, söylediğine göre çocukken intihar girişimleri yaşamış. Bunu bir sohbet esnasında tesadüfen öğrendim, nedenini hiç sorgulamadım. Anlatmak isteseydi anlatırdı zaten. Belki de uydurduğu bir şeydir emin değilim. Abartılı anlatımları, dikkat çekme çabaları ve acınma ihtiyacı içinde olduğu için söylediği şeylerin gerçek olup olmadığını bilemiyorum. Bazı şeyleri kafasında kurgulama konusunda oldukça iyidir. Dikkat çekme çabası belki çocukça intihar girişimleriyle dikkat çekmesini sağlamış da olabilir. 

    Hayatının bazı dönemlerinde, yetişkinlikte bile akrabalarından, arkadaşlarından şiddet gördüğünü söylemişti bir keresinde. Bu da mağdur olma, acınma isteğinden dolayı uydurulmuş bir şey olabileceği gibi yangına körükle gitmesinin sonucu olabilir.  İnsanlarla tartıştığı zamanlarda gerilimi daha da tırmandırmaya çalışır, bağırabildiği kadar bağırıp herkesi başına toplamaya, rezil olmaya bayılırdı. Ne olursa olsun olumlu ya da olumsuz olarak kendinden bahsettirmek, dikkat çekmek, acınır olmak adeta onun temel ihtiyaçları arasındaydı.  Tartışmada alttan almayı ya da ortamdan çıkıp sakinleşmeyi hiç düşünmezdi, basit bir  tartışmayı daha da tırmandırır ve geri dönüşü olmayan sözler söylerdi.  O sinir anlarında belki karşı taraftan şiddet görmüş olabilir bilemiyorum. Şiddet gördüğünü söyleyip dikkat çekmeye çalışmış olabilir. 

    Söz konusu Z… olduğunda yalan mı gerçek mi ayırt etmek oldukça zor. Rol yapma ve insanları ikna etme yeteneği güçlü, olayları abartılı ve ikna edici anlatan, hiç susmadan konudan konuya geçip sizi hipnotize edebilen biridir. Onunla konuştuktan sonra kendinizi çöp kamyonu gibi hissedersiniz. Tüm negatif duygu ve düşüncelerini soluk almadan adeta çöp yığar gibi sizin üzerinize boşaltır ve sinirlerinizi harap ederdi. Onunla konuştuğunuzda sanki dünyanın en ağır meselelerine kafa yormuşsunuz da bitkin düşmüşsünüz gibi bir tükenmişlik yaşarsınız.  Her ne kadar dinlemek istemeseniz de anlatmaya devam eder ve bir süre sonra artık onu dinlemediğinizi bariz bir şekilde  hissettiğinde, kendi köşesinde sessiz sessiz ağlamaya başlardı. Susmayı bilmez, nerde ne zaman konuşması ve susması gerektiğini bilmediğinden bulduğu tüm konuşma fırsatlarını dinleyeni sömürürcesine kullanırdı. Siz dinledikçe o anlatır, konudan konuya geçer, susması için dualar edersiniz yine de susmazdı. Sonsuza kadar herkes onu dinlemek zorundaymış gibi düşünür, dinleyen olmadığında ağlardı.

    Kendisiyle, ailesiyle, arkadaşlarıyla hep bir derdi vardı. Arkadaşlarının yaptıkları ya da yapmadıkları şeylerden yola çıkarak kafasındaki kurgulardan küsecek bir şey bulurdu. Çocuklarıyla abartılı büyük kavgalar eder, sinir krizleri geçirirdi. Geçimsiz karı-kocalar bile öyle kavgalar yaşamamıştır. Kendini ve çocuklarını hiç bir şeye layık görmez, para harcamaktan hep kaçardı. Evine yada çocuklarına bir şey alması gerektiğinde maddi açıdan zorlandığı gerekçesiyle hep ağlardı. Para kazansa ama hiç harcamasa çok mutlu olurdu.  Evde arta kalan, kimsenin yemediği bozulmuş yemekleri yer, sıklıkla zehirlenirdi. Hiçbir şeyi çöpe atmaya kıyamazdı, kendine iyi bir şey almazdı. Çöpe atamadığı şeylerden kendine takılar yada farklı eşyalar yapardı. Çocuklarının istediği bir şeyi pahalı olduğu için almaz ve paradan kaçtığı için hep suçlanırdı. Çocukları tarafından suçlanmayı gururuna yediremezdi. Bu yüzden çocuklarıyla arasında hep gerilim ve kavga olurdu.

    Her zaman kendini haklı göstermeye çabalardı, tüm dünya haksızdı bir tek o haklıydı. Hep mutsuz, gergin, tamamen olumsuzluklara odaklanan, anlık öfke patlamalarıyla ortalığı yakıp yıkan, memnuniyetsiz, alıngan, saldırgan ve her an ağlamaya hazır, güçlüymüş gibi görünmesine rağmen aslında son derece zayıf bir kişilikti.  Dakikası dakikasına uymaz bir anda çok neşeli, havai kahkahalar atarken 5 dakika sonra ağlayan, duygudan duyguya geçişler yaşayan, ruh hali dalgalı, dengesiz, tutarsız bir insandı. İnsanlara yaklaşımı da tutarsızdı bir gün iyi anlaştığı kişiyle ertesi gün kavga eder, küserdi. Bazen hayata ve insanlara duyduğu nefretini sert bakışlarıyla etrafa yansıtırdı. Bir anda nefret dolu, öldürücü bakışlarına maruz kalabilirdiniz, sizden neden nefret ediyor, kafasında neler kurguluyor hiç bilemezdiniz. Size bir gün dostça davranırsa ertesi gün sizinle kavga edecek yada tartışacak bir mevzu mutlaka bulurdu.  

    Keşke psikoloji eğitimi almış olsaydım. Z…’nin davranışlarının altında yatan nedenleri anlamak isterdim. Bu kadar duygu geçişleri yaşayan, hayatı uçlarda yaşayan, seviyorsa takıntılı seven, kızıyorsa yangına körükle giden, her zaman küsecek bir bahane bulan, insanların niyetlerini okuyan, dikkat çekmeye ve ön planda olmaya çalışan, aykırı giyinen, abartılı makyaj yapan, gülerken bile nefretle bakan, sürekli asık suratlı ve mutsuz bir insanın perde arkasını görmek isterdim. Negatif enerji topu gibi etrafa mutsuzluk yayardı. İnsanlar onunla muhatap olmamak için köşe bucak kaçardı. Kimse onun iç dünyasını anlamaya çalışmaz, deli diye umursamazdı.

    Tutarsız, dengesiz davranışları ve duygusal gelgitlerinin nedeni neydi? Nasıl bir çocukluk, ergenlik yaşamıştı da kişiliği böyle şekillenmişti? Nasıl bir ailede büyümüştü? İçindeki çocuk nasıl yaralar almıştı? İç dünyasında neler yaşıyordu? Güçlüymüş gibi görünmesine rağmen onu bu kadar zayıflatan neydi? Bu sorularının cevabını hala merak eder dururum. 

9 Şubat 2022 Çarşamba

 

BLOGGER SAYFAM GOOGLE ARAMALARDA GÖRÜNMÜYOR NE YAPMALIYIM?

Herkese merhaba, benim gibi blog dünyasına yeni adım atanların başına gelebilecek bu problemin çözümü için izlenecek adımları aşağıda sıraladım. Blogu açtım ve birkaç arkadaşıma beni takip etmeleri için linki verdim linki tıklayınca siteye ulaşabiliyorlar ancak Google da arama yaptıklarında bloğuma ulaşılamadığını öğrendim. Sorunu çözmek için şu adımları izleyebilirsiniz:

1- Öncelikle Gmail hesabıma giriş yapın. Gmail uygulamaları kısmından Blogger’ı seçin.

2-  Google webmaster’a girerek  https://developers.google.com/search linkinden “Başlayın” seçeneğini işaretleyin. Açılan sayfada “Search Console’a Git” seçeneğini seçin.

3- Mülk ekle alanından bloğumuza ait URL linkini ekleyin. “Sahiplik otomatik olarak doğrulandı” bildirimini aldıktan sonra “Mülke Git” seçeneği ile bloğunuza ait ayarları yapabileceğiniz sayfaya yönlendirilirsiniz.

4- Ayarlardan “tarayıcı ve dizin ekleme” kısmından Google search console seçin.

5- Açılan pencerede “site haritaları” kısmına tıklayın. Site haritasına ne yazılması gerektiği konusunda internette yaptığım araştırma sonrasında atom.xml? yönlendirme = false & start-index = 1 & max-results = 500” yazılması gerektiğini öğrendim. Bu kodu yazıp gönderdiğinizde “Site haritası başarıyla gönderildi” uyarısı alınca işlem tamam demektir.

Artık Blogger sayfamız Google aramalarında görünür hale gelmiş oluyor.

Yeni başlayan herkese blog hayatında bol şanslar...

8 Şubat 2022 Salı

 RESİM

Karakalem Portre Çalışmalarım

    

    Resim çizme konusunda doğuştan bir yeteneğim olmasa da arada bir şeyler karalamayı seviyorum. Resim çizmenin insanı rahatlatan bir etkisi olduğuna inanıyorum. Hayalinizde yarattığınız dünyayı resme yansıtmak, gerçekleşmiş halini gözünüzle görmek umudunuzu canlı tutuyor. Renklerin muhteşem uyumu doğanın mükemmeliyetini gözler önüne seriyor. Doğanın muhteşem bir ritmi ve ahengi var ve bu ahenk resme yansıdığında görsel bir şölenle birlikte huzur veriyor insana. Bob Ross isimli ressamı eminim herkes internette görmüştür, mutlu ağaçlar çizen, resmi basit bir şey gibi anlatan ressam. Bir kaç dakika içinde harika manzaralar yaratan ve bunu büyük keyifle yapan harika ressamdı, mekanı cennet olsun. Onu izlediğimde ben de kolayca resim yapabilirim hissine kapılsam da işin aslı öyle değil. İnsanın görsel zekası, hayata bakışı, hayatı anlamlandırması, hayal gücü yanında bir de el ve kol kaslarının uyumu çok önemli resim çizerken. Perspektife hakim olmak ve gördüğünüzü üç boyutlu şekilde dengeli yansıtmak önemli ve burada doğuştan gelen yetenekler ön plana çıkıyor. Aslında her insan dünyaya her şeyi yapabilme potansiyeliyle geliyor. Eğitimle ve yeteneklerin geliştirilmesiyle resim, müzik veya herhangi bir alanda bir şeyler başarma potansiyeli hepimizde var. Fakat doğduğumuz toplumsal kalıplar, ailemiz, okuldaki eğitim ortamı vs hepsi var olan yeteneklerimizi ya besleyip geliştiriyor ya da köreltiyor. Eminim herkese çocukluktan itibaren birazcık eğitimle resme bakış konusunda bir takım donanımlar eklense çöp adamdan hallice resimler çizilebilirdi. 

    Ben de resim konusunda çok yetenekli değilim, perspektif ve üç boyutlu bakış konusunda pek çok hataya sahibim ama bunun resim yapmama engel olduğunu düşünmüyorum. Amacım mükemmel güzellikte resimler yapmak, sergi açmak vs değil zaten böyle bir yeteneğim de yok. Amacım sadece zihni dinginleştirmek, huzur bulmak, düşünceleri dağıtarak dinlenmek. Resme ya da mandala desenlerine başladığımda zihnime hücum eden düşüncelere odaklanmaksızın sadece nasıl çizeceğim ve nasıl ilerleyeceğim konusunda sadece resme odaklanıyorum ve sanırım bu bir çeşit meditasyon etkisi yaratıyor. Resim bittiğinde zihnimde yoğunlaştığım herhangi bir probleme dair iz kalmıyor ve huzurlu hissediyorum. 


    Burada bir kaç kara kalem çizimime yer verdim. Portre çizerek çizim yeteneğimi geliştirebilir miyim bilmiyorum. Çizimlerimde pek çok çizim hatası, orantı problemi, perspektif sorunu var ama sonuç olarak bunlara odaklandığımda zihnim dinginleşiyor ve sakinleşiyor, önemli olan da bu. Hem resim çizmenin beyni çalıştırdığı, alzeimer ya da demans gibi bazı hastalıklara yakalanma konusunda koruyucu olabileceğine dair uzman görüşleri var.  Bu hastalıklara yakalanma olasılığını azaltmak için bedeni ve zihni sürekli aktif tutmak, egzersiz ya da spor yapmak, yeni bir dil öğrenmek, enstrüman ya da el becerisi gerektiren hobiler edinmek, sosyal becerileri güçlü tutmak, matematiksel ve mantıksal zekaya sıkça başvurmak, okumak, öğrenmek ve gelişmek gerektiği söyleniyor. 

    
    İnternette doğuştan resme yetenekli kişilerin yaratıcılıklarını nasıl kullandığını gördükçe hayret ediyorum. Ojelerle, ketçapla, kahve telvesiyle, çeşitli soslarla ve çiğ köfte ile bile yapılan resimler gördüm. Çakıl taşlarıyla, plastik ve atıklarla yapılan muhteşem çalışmalar var. Herkesin bu kadar yaratıcı ve yetenekli olması beklenemez ancak herkes isterse çöp adamdan daha iyi resimler çizebilir. Öğrenme serüveninde her konuda olduğu gibi resim konusunda da püf noktaları öğrenmek ve çize çize emek harcayarak istenen sonuca ulaşmak mümkün.

    Herkesin resim çizerek zihnini rahatlattığı, yaratıcılığın geliştiği ve iç dünyamızın etkili bir şekilde  dışa yansıtıldığı nice resimler görmek dileğiyle...