AMASRA Günübirlik Gezme ve Yüzme Fırsatı
BİR KAR TANESİNİN DÜNYASI
"Her birimiz benzersiz ve çok değerli kar taneleriyiz". Sayfama hoş geldiniz :)
28 Ağustos 2023 Pazartesi
28 Mart 2023 Salı
ÖZLEDİM SENİ HEM DE ÇOK
Çok özledim seni
Kısa ve net özledim işte
Ne güzeldi güne senle başlamak
Sıcacık güzel bir mesaj almak senden
Sesini duymak, saatlerce konuşmak
Sesinle sakinleşip huzur bulmak
Bazen saçma sapan gülme krizlerine tutulmak
Hani korkudan kolunu morartmıştım ya bir gün
Gözlerim kapalı, korkumdan kolunu sıktıkça sıkmıştım
Sana yapışmamdan memnun sesini bile çıkarmamıştınHatırladın mı ne çok eğlenmiştik o gün?
Ankara sokaklarını ve tarihini karış karış gezmiştik
Kaleye çıkıp surlarda bağırıp gülmüştük
Bir an sanki iki küçük çocuk olmuştuk
Eski bir Ankara lokantasında yediğimiz kebabın tadı hala aklımda
Sonrasında çok kez kebap yedim orda ama hepsi tadsızdı
Seninle yediğim, içtiğim, yaptığım her şey ayrı keyifliydi
Sen güzeldin, ben güzeldim, biz güzeldik be Y.....
Seninle uyumumuzu kimselerde bulamadım
Tanımaya çalıştım birilerini, tanıdıkça soğudum
İnsan ruh eşini bir kez bulurmuş
Sen benim ruhumun eşiydin, günümün anlamı
Sabah güneşimdin, gülme sebebim
Ah ah, özledim ben seni, hem de çok
Unutmadım seni, sesini,gözlerini, gülümseyişini
Alışmaya çalıştım sadece yokluğuna
Onu da pek beceremedim aslında
Özledim seni, kısa ve net özledim işte
10 Mart 2023 Cuma
YENİ ÇİZDİĞİM MANDALALAR
Renkler, döngüler, ritim ve ahenk.... Mandalanın dinlendirici ve sakinleştirici etkisi.... Ve kendi yaratıcılığınızla çizdiğiniz desenlerin keyfi....
8 Mart 2023 Çarşamba
8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ
Sadece 1 tek günde hatırlanmak ve önemsenmek istemiyoruz. Her gün değer görmek, eşit olduğumuzun farkına varmak istiyoruz. Her yıl 8 Mart’ta "kadınlar şunu şunu yapabilir" gibi klişeler duymaktan bıktık. Biz de erkeklerle üreme sistemimiz dışında aynı bedensel donanıma sahibiz. Beynimiz ve mantığımız da yerinde şükür. Elbette ki erkeklerin yapabildiği pek çok işi biz de yapabiliriz ki bir farkla: ayrıntılara odaklanabilen ve aynı anda pek çok şeyi organize edebilen zihinsel yapımızla daha düzgün ve muntazam da yapabiliriz tüm işleri. Her yıl sanki bizler ezik varlıklarmışız gibi bize sövercesine "şunu da yapabilirsiniz" vs klişelerini bir kenara bırakın. Elbette bir kadın inandığı, emek verdiği, özendiği her işi layıkıyla yapar. Yeter ki fırsat verilsin, yeter ki desteklensin, hor görülmesin. Bu gün hala "kadınlar okutulmalı, iş gücüne katılmalı" vs şeyleri duymak istemiyoruz. Dünyanın neresinde olursa olsun kız yada erkek okumayan tek çocuk kalmamalı. Cehalet canavarına boyun eğilmemeli. Herkes yeteneklerine göre iş imkanına kavuşarak iş gücüne katılmalı. Eşit eğitim insani bir haktır. Sadece eğitim değil adalet, sağlık, beslenme, barınma gibi konularda tüm dünya çocukları insani haklardan eşit yararlanabilmeli.
8 martlarda artık "çocuk gelin olmasın" lafını duymak da
istemiyoruz. Çocuk gelin az gelişmiş toplumların kanayan yarası zaten. Çocuktan
gelin olmaz, pedofilinize çocuk gelin aldım diye kılıf uydurmayın. Çocuk
çocuktur, saf ve tertemiz çocukların bedenine dokunmayın artık. Tüm çocuklar
çocukluğunu doya doya yaşayabilsin ki toplumlar sağlıklı bireylerden oluşabilsin. Yine her 8 martta "kadın cinayetleri
olmasın" cümlesini de duymak istemiyoruz. Hiçbir kadının yaşama hakkı elinden
alınmamalı. Namus adı altında işlediğiniz cinayetler bir son bulsun artık. Bir kadın
giyiminden, hareketinden, kahkahasından, rujunun renginden vs yargılanmamalı. Bunlar
namus konusu bile olmamalı. Hırsız birine namussuz demezsiniz, tecavüzcüye
namussuz demezsiniz, dolandırıcıya namussuz demezsiniz de mini etekli kadına
namussuz demek nedir ya? Bir kadın giyimiyle, davranışıyla, saçıyla başıyla
kime ne zarar vermiş de namusuna dil uzatırsınız? Bırakın kadınlar özgürce
dolaşsın, istediğini giysin, istediğini yapsın, ilgilenmeyin bunlarla. Ayrıca
kadınlar erkeklerin tapulu malı değildir. Bir kadın sizi istemediyse ya da
boşanıp ayrıldıysa istenmediğinizi kabul edin. Kimse kimseyi sevmek yada
istemek zorunda değil ki. Sırf istenmiyorsunuz ya da sevilmiyorsunuz diye bir
kadını öldürüp hayattan koparmak nedir? Kadınların yaşam tarzından dolayı
yargılanmadığı, ötekileştirilmediği, itilip kakılmadığı, mal gibi yada cinsel
meta gibi görülmediği tersine bir insan olarak onurlu yaşamayı hakettiği, her türlü şiddetten, tacizden, tecavüzden uzak insanca yaşayabildiği, güzel
günler görmek dileğiyle. Tüm kadınlarımızın Kadınlar Günü Kutlu Olsun.
27 Şubat 2023 Pazartesi
DEPREM
Sözün bittiği yerdeyiz. Günlerdir ne yediğimden tat aldım, ne de huzurlu bir uyku uyudum. İçtiğim sudan, yediğim yemekten, yattığım yataktan utandım. 06.02.2023 Pazartesi sabahında Kahramanmaraş'ta olan 7,7 büyüklüğündeki deprem hepimizi yasa boğdu. Sadece Kahramanmaraş değil etrafındaki 10 ili de kapsayan çok büyük bir felaketti bu. Pazartesi sabahına felaketle uyandık ve aynı gün öğle saatlerinde Ankara'dan bile hissedilen 7,6 büyüklüğündeki ikinci depremle daha fazla bina yerle bir oldu. Güzelim şehirler birer enkaz yığınına dönüştü, şehirdeki insanların çoğu hayatını kaybetti.. Enkaz görüntüleri, enkazdan duyulan sesler, yaralı çıkarılan insanlar, hayvanlar ve en acısı da ölenler....
Hava çok soğuk, kış şartları hakim. İlk günden itibaren enkaz altındaki insanlar açlık, susuzluk, havasızlık ve soğukla mücadele etmeye ve hayatta kalmaya çalıştı. Günlerce enkazdan mucize eseri sağ çıkanlara hepimiz çok sevindik. Pek çoğu ise enkazdan sağ çıkmayı başaramadı malesef. Binlerce kişi yaşamını kaybetti, binlercesi yaralı kurtuldu, binlercesi ailesini, sevdiklerini kaybetti. Sözün bittiği yer, kelimeler boğazımızda düğümleniyor. Bu acının tarifi imkansız. 1999 depreminden daha büyük bir felaketi yaşıyoruz şu an. Herkes çok üzgün ve herkes elinden geleni yapmaya çalışıyor. Hep birlikte bu yaraları sarmaya çalışıyoruz.
Bir deprem ülkesindeki vatandaşlar olarak deprem anında yapılması gerekenleri bilmediğimiz, depreme hazırlıksız olduğumuz bir kez daha ortaya çıktı. Deprem değil binalar öldürüyor insanları. Küçüğünden büyüğüne herkese deprem ve acil durumda yapılması gerekenler iyice öğretilmeli, arama-kurtarma konusunda daha geniş kitleler eğitilmeli, deprem sonrası her türlü ihtiyaç için düzenli çalışan koordinasyon merkezleri kurulmalı. Umarım bundan sonra böyle büyük bir acı yaşamayız ama böyle durumlara daha hazırlıklı olabilmek için gerekli çalışmaları yapmalıyız.
30 Kasım 2022 Çarşamba
ÖLÜM
Aylardan Kasım, günlerden Cuma
Hazan ve hüzün düştü yapraklara
Renkler sararmış ve solgun
Ruhum ağırlaşmış ve yorgun
Güneşe rağmen içim üşümekte
Bir ölüm kokusu kol gezinmekte
Alıcı kuşlar gibi dönüp durur Azrail
Sen ölümle yaşam arasında
Saat ve saat, gün ve gün tükenircesine
Kah güçlü, kah yorgun pes edercesine
Göğsümde bin ton ağırlık
Umudum tükeniyor yavaş yavaş
Ölümle kıran kırana bir savaş
Çaresiz, sessiz bir bekleyiş...
Aylardan Kasım, günlerden Cuma
Geldi şimdi acı haber
Ölümün soğuk nefesi...
Kabulü, inanması çok zor
Acıyor kalbim, içim daralıyor
Ağlamak, haykırmak faydasız
Bir boşluk, kapkaranlık bir kuyu
Öyle ağır, öyle büyük bir acı
Nefes almak imkansız
Aylardan Kasım, günlerden Cuma
Şimdi sen gittin, yoksun artık
Artık dokunup sarılamasam da
Zihnimde yaşatacağım seni daima
Artık veda ve ayrılık vaktidir
Hoşçakal ve huzurla uyu...
9 Eylül 2022 Cuma
ABANT VE GÖLCÜK'TE RÜYA TATİL
Orman yangınları
nedeniyle mangal, tüp, ateş yakmak yasaklansa da göl kenarındaki ve abant yolu
üzerindeki tesislerde yeme- içme ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz. İlla göle
karşı piknik yapmak istiyorum diyenlerdenseniz Abant yoluna gelmeden avmlerde bulunan
marketlerden yada yol üstündeki büfelerden canınız ne istiyorsa alıp göl
kenarında mangalsız-ateşsiz piknik yapabilirsiniz. Uyanık geçinip gizlice ateş
yakmaya çalışan olursa Jandarmalar sürekli gezip uyarıda bulunuyor ve yasağa
rağmen ateş yakmanın para cezası var unutmayın. Ormanlar herşeyimiz ve onları
korumak için ateş yakmayalım.
Orda sıkılırım vs demeyin.
Hiç sıkılmazsınız. Göl etrafında tam tur yürüyüş yapabilirsiniz, dilerseniz
biraz daha orman içine girip yürüyebilirsiniz. Gölde yansımalardan harika
kareler yakalayabilirsiniz. Ördekleri, kuşları fotoğraflayabilirsiniz.
Dilerseniz bisiklet kiralayabilir göl etrafında bisikletle turlayabilirsiniz.
Geçen yıl atlarla göl kenarında gezenler vardı, bu yıl hiç at göremedim.
Gölcük de de aynı şekilde
yürüyüşler, fotoğraf çekimi, bisiklete binme, ormanda yürüme gibi aktiviteler
yapabilirsiniz. Dilerseniz kitap okuyabilir, hamak kurup uyuyabilirsiniz.
Bu yıl Gölcük'te sevimli bir sincapla karşılaştık. Biraz ürkek de olsa
yakınımızda yiyecek arayışına girişti, sonra hızla uzaklaşıp gitti. Ormanda
farklı hayvanları, kuşları görmeniz mümkün.
Ankara'da betondan ve
avmlerden sıkılanlar ve huzur bulmak isteyenler için harika bir yer. Bolu ve
Düzce'nin pek çok yeri sulak, yeşil ve ormanla dolu. Memleketin tüm
güzelliklerini yok olmadan görebilmeniz, harika vakit geçirmeniz
dileğiyle.
29 Ağustos 2022 Pazartesi
İnsan Manzaraları-4
Bugün de size L…’dan bahsedeceğim. L… insanlara tepeden bakan biri. L...'nin narsist olduğunu, gerçekte yaşadığı özgüven eksikliğini insanları aşağılayarak gidermeye çalıştığını düşünüyorum. Narsist özellikler gösteren pek çok insan gibi L… de kendi zayıf ve güçsüz yönlerini göstermekten kaçınarak başkalarının zayıflıkları ile onları aşağılayarak kendini daha yüksekte, önemliymiş gibi görüyor olabilir. Psikoloji alanında uzman değilim ama okuduklarımdan bazen onun narsist olduğu düşüncesine kapılıyorum. Kendini çok üstün, çok önemli, çok zeki ve elit görürken başkalarını sürekli aşağılıyor, cahil buluyor, kendini sürekli övüyor. Ailesinden gelen maddi imkanlarla, lüks yaşamıyla sürekli hava atıp duruyor. Maddi imkanları sınırlı ve sadece yaşamını devam ettirmeye çalışan insanları ise cahil ve hakir görüyor. Görgüsüzlükleri, lüks ve marka takıntısının yanısıra, konuşmasını ingilizce kelimelerle süsleyip ingilizce biliyormuş edalarıyla garip bir insan profili sergiliyor.
L... çalıştığı işe birinin referansıyla girdiğini unutarak her fırsatta liyakattan bahsediyor. Torpille işe alınan herkesi aşağılıyor, kapasitelerinin olmadığını ileri sürüyor. Oysa bir dönem kendisi de referansla işe alınmış. Herhangi bir seçme-eleme sınavı olmaksızın işe girenler arasında. Geçmişini unutup her fırsatta liyakatten bahsetmesi de çok yapmacık geliyor. Referans ve torpile, adam kayırmaya ben de karşıyım ama bunları yapan birinin geçmişini unutması ve insanları salak yerine koyması da tuhaf doğrusu. Maddi gücüyle yaptığı, aldığı, yediği, giydiği, gittiği mekanları anlatıp “şurda şu kadar para harcadım, şunu yedim şunu içtim.” vs şeklinde görgüsüzlük sergiliyor.
Narsizme dair yaptığım
araştırmalarda 2 grup narsist olduğunu öğrendim: birinci grup narsistler karşıdakine duygusal şiddet uygulayarak, sürekli onu aşağılayarak kişinin kendini yetersiz, önemsiz, başarısız hissetmesine ve ruhsal yaralanmasına neden olurken; ikinci grup narsistler karşıdakini aşağıladıklarını bu kadar net belli etmeden sanki karşıdakinin iyiliğini düşünüyormuş gibi akıl verme
eğiliminde oluyormuş. Bunların bilinç altında da karşıdakinin düşünme ve mantık
seviyesini beğenmeyerek, "sen düşünemezsin, senin yerine ben herşeyin en iyisini düşünürüm, herşeyi bilirim” mantığıyla karşıdakine
sürekli kendi fikrini empoze etmeye çalışıyormuş. Karşıdaki insanı ezikleyerek, yetersiz olduğuna ve kendi fikirlerine muhtaç olduğu izlenimi vererek karşıdaki üzerinde üstünlük sağlamaya çalışıyormuş. Bunu yaparken de sanki
karşıdakini önemsiyormuş, onun iyiliğini düşünüyormuş gibi davranıyorlarmış. İşte L….'de zaman zaman 1. grup gibi davranıp pek çok insanı aşağılayan konuşmalar yaparken bazen de 2. grup gibi davranıp çok mantıklı olduğunu sandığı fikirlerini karşısındakilere empoze etmeye çalışıyor.
Kendini birşey sanıp hiçbir şey olamayan insanlardan biri L... ve içindeki hiçliği insanları aşağılayarak gidermeye çalışıyor.
22 Haziran 2022 Çarşamba
BABALAR GÜNÜ ÜZERİNE
Babalar günü anneler gününe nazaran daha sönük geçiyor nedense. Annelerin bizim üzerimizdeki emeği elbette çok, ancak babalığı hakkıyla yapanların emekleri de kenara atılamaz. Her biyolojik babadan söz etmiyorum, gerçek bir ebeveyn gibi çocuğuna ilgiyle, şevkatle yaklaşan, onu anlamaya çalışan, sağlıklı ve güçlü bir birey olması için herşeyi yapan, çocuğuna değer veren, onun kişiliğine, fikirlerine, tercihlerine saygı duyan, annelerin yüklerini hafifletmeye çalışan babalardan söz ediyorum. Malesef çoğu biyolojik anne ya da baba çocuklarına değer vermediği, onları ciddiye almadığı ve yanlış davranışlarla çocuklara travmalar yaşattığı için çocukların kişilik gelişiminde onarılmaz yaralar açmakta. Onun için her iki ebeveyn de çocuk gelişimi konusunda kendi eksikliklerini tamamladıktan sonra çocuk sahibi olmalı, dengeli, sağlıklı, huzurlu, neşeli, özgüveni yüksek, güçlü çocuklar yetiştirmek için ellerinden geleni yapmalı. Malesef erkeklerin çoğu babalığı hakkıyla yapamıyor. Tüm yükü eşlerin sırtına yükleyip arada çocukla oyun oynayarak ve çocuğun istediği şeyleri alarak iyi baba olduklarını sanıyor. Oysa çocuk büyürken nasıl anneler çocuğun her anını paylaşıyorsa babalar da bu anlara tanık olmalı, çocukla ilgilenmeli, onu anlamalı, destek olmalı, çocuğun fikirlerine, karakterine saygı duymalı, sağlıklı ve güçlü olması için emek vermelidir. Belki de pek çok baba çocuklarıyla yeterince ilgilenmediği için, sert bir otorite kurduğu için babalarla çocuklar arasında gereksiz bir mesafe oluşuyor ve babalar günü anneler gününün hep gerisinde kalıyor.
Babalar yaslanacak bir çınar gibi güçlü olmalı, ağlanacak ve sığınacak bir liman olmalı, çocukları koruyacak kadar güçlü, çocuğun merakını giderecek kadar bilgili ve donanımlı olmalı, çocukla ilgili her konuda kadınlarla eşit görev dağılımı yapmalıdır. Böylece annelerle oluşan bağ kadar güçlü bir bağ babalarla da kurulabilir. Babalar her şeye kızan, bağıran ya da şiddet uğrayan sert bir otorite olmak yerine anlayışlı, hoşgörülü, çocuğa değer veren, herşeye kızmak yerine çocuğu anlamaya çalışan tatlı bir ebeveyn olmalıdır.
Tüm babaların babalığı layıkıyla yaptığı, sağlıklı, dengeli, güçlü bireylerin yetiştiği, sağlıklı nesiller görmek ve babaların da hakettiği değeri görmesi dileğiyle....
16 Haziran 2022 Perşembe
ISPARTA GÜL HASADI- SALDA GÖLÜ- SAGALASSOS- EĞİRDİR GÖLÜ- KONYA AKŞEHİR NASRETTİN HOCA PARKI VE TÜRBESİ
Herkese merhaba dolu dolu 2 günlük bir tur önerisinde bulunmak istiyorum. Bireysel olarak kendi aracınızla ya da tur firmalarıyla Isparta-Burdur tarafına gidebilirsiniz. Gündüz yolculuğunda gününüzün yarısı yolda geçtiğinden gece yola çıkmak en mantıklısı. Yolculuk neredeyse 6 saat sürüyor. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Isparta Güneykent’te gül bahçelerine ulaşıyorsunuz. Burada gül toplamanın inceliklerini öğrendikten sonra uçuk pembe yağlık güllerden toplamaya başlıyorsunuz. Isparta'nın simgesi haline gelen bu güller bahçelerde süs amaçlı gördüğümüz güller kadar gösterişli ve kocaman değil fakat kokusu harika. Gül toplama işinden sonra Gülbirlik’in bu gülleri işleyip yağ ve suyunu ürettiği fabrikaya gidiyorsunuz. Fabrikada emekliye ayrılan eski buhar kazanı ile yeni kazanları görüp fabrikanın tarihine ilişkin bilgileri de aldıktan sonra Rosense markasıyla satışa sunulan ve gülden üretilen yağ, sabun, krem, lokum ve gül suyu gibi ürünleri satın alma fırsatı buluyorsunuz. Ardından Burdur’un Yeşilova ilçesinde yer alan dünyaca ünlü Türkiye’nin Maldivleri olan Salda Gölü’ne gidiyorsunuz. Her ne kadar suları biraz çekilmiş ve orijinal dokusunu kaybetmiş gibi görünse de hala güzel. Salda Gölü’nün başına bir şey gelmeden, kurumadan, kirlenmeden son defa mutlaka görmelisiniz. İsterseniz ayaklarınızı suya sokabilirsiniz, maviliklerle dolu suda fotoğraflar çekebilirsiniz. Göl kenarındaki kafeteryada çay keyfi yapabilirsiniz. Salda sonrası karnınız acıkmaya başladığından Burdur merkezde yemek molası verebilirsiniz. Burdur’da şiş kebap çok meşhur ve istediğiniz yerde mutlaka deneyebilirsiniz. Yemek sonrası Burdur Müzesini mutlaka gezmelisiniz. Müzede Sagalasos’dan çıkan heykeller ile birlikte bölgeye özgü çift renkli toprak kap ve eserler mevcut. Burdur Merkez’den sonra Burdur’un Aglasun ilçesinde yer alan Sagalassos Antik Kenti, Antonin Çeşmesi ve Antik Tiyatro’yu da gördükten sonra Isparta merkeze geçip burada otele yerleştikten sonra akşam yemeği için Isparta merkezde yürüyüş turu yapabilirsiniz. Ben her gittiğim şehir merkezinde mutlaka yaya olarak turlarım, neler var, insanlar nasıl , o şehrin dokusu-havası nasıl buna bakarım. Şehrin işlek caddelerinden birinde güllerden yapılmış süslemeler ve Süleyman Demirel Heykeliyle karşılaşıyorsunuz. Merkezde gözünüze kestirdiğiniz bir mekanda ya da avmde akşam yemeği yedikten sonra günün yorgunluğunu atmak için otelde dinlenmeye çekiliyorsunuz. Ertesi sabah kahvaltı sonrası İslamköy’deki Süleyman Demirel Külliyesi’ne gidebilirsiniz. Benim gittiğim gün resmi bir kafile geldiğinden bizleri içeri almadılar. Gelmişken Süleyman Demirel’in anıt mezarına da geçebilirsiniz. Baraj tasarımlı değişik bir anıt mezar olmuş. Ardından Eğirdir Gölüne geçebilirsiniz. Burada göl temalı fotoğraflar çektikten sonra öğle yemeğinde leziz levreklerden yiyebilir ya da çay bahçesine oturup göle karşı kahve keyfi yapabilirsiniz. Eğirdir kalesi ve şehir merkezine doğru yürüyüş turuna çıkabilir, Eğirdir'in meşhur elmalarından, elma kurusundan alabilirsiniz. Eğirdir'den sonra son durak olan Konya Akşehir’e doğru yola çıkabilirsiniz. Burada Nasrettin Hoca Parkı’nda hocanın fıkralarının canlandırıldığı heykelleri fotoğrafladıktan sonra yan taraftaki mezarlıkta Nasrettin Hoca’nın türbesini de ziyaret edebilirsiniz. Böylece dolu dolu 2 günlük bir tatil turu sonrası Ankara'ya tekrar dönüşe geçebilirsiniz.
3 Haziran 2022 Cuma
SAPANCA-ORMANYA-MAŞUKİYE
Hafta sonu stresten ve monotonluktan kaçmak için gidilmesi gereken yerlerden biri de Sapanca-Ormanya-Maşıkiye tarafı. Önce Ormanya'ya gitmenizi tavsiye ederim. Orada Hobit evlerinin önünde fotoğraflar çekip, böcek otelinde tahta kurularının oyduğu tahtaları gördükten sonra hayvanat bahçesinde oluşturulan doğal yaşam alanındaki hayvanları fotoğraflama imkanı bulabilirsiniz. Bazı hayvanlar tel kafesten sevmenize izin verecek kadar yaklaştığından onlara kolayca dokunabilirsiniz. Ormanya oldukça geniş bir alan, hayvanları ve farklı bitki türlerini görme ve fotoğraflama imkanına sahipsiniz.
Ormanya’dan sonra Maşukiye’ye geçebilirsiniz. Maşukiye’de şelaleyi fotoğraflayabilir, hediyelik eşya dükkanlarından alışveriş yapabilirsiniz. Karnınız acıktırsa alabalık restauranlarında yemek molası verebilir, çay bahçesinde temiz hava eşliğinde çay içebilirsiniz.Ayrıca zipline yapabilir, atv gibi motorlu araçları kullanabilir ve dilerseniz dev salıncakta sallanabilirsiniz.
Maşukiye’den sonra Sapanca gölüne gidip göl kenarında yürüyüşler yapabilirsiniz. Göl fotoğrafları çekebilir, bisikler kiralayıp turlayabilirsiniz. Yine burada da çay, kahve ve yemek yiyebileceğiniz yerler de mevcut.
Ankara'ya yaklaşık 340 km mesafede olan Ormanya'ya gitmeniz 4 saati bulabiliyor. Gününüzü ona göre planlarsanız dolu dolu, keyifli bir gün geçirebilirsiniz. İyi gezmeler.
18 Mart 2022 Cuma
18 MART ÇANAKKALE ZAFERİNİN 107. YILI
Tam 107 yıl önce bu gün 18 Mart 1915'de Çanakkale'de büyük bir zafer kazanılmıştır. Bu zafer Anadolu topraklarının ve Boğazların kaderini de değiştirmiştir. İtilaf kuvvetleri Boğazları ele geçirmek için Çanakkale cephesinde hücuma geçmiş olup Osmanlı'nın zayıflatılmış ve yetersiz kalan orduları ise savunmada kalmıştır. Yetersiz savunma gücüne rağmen askerlerimiz büyük bir başarı sergileyerek zafer kazanmıştır.Çanakkale zaferine ilişkin pek çok anı, hikaye anlatılmaktadır. Tüm anlatılanlardan insanlık dersleri almak mümkündür. Çanakkale zaferinin 107. yılında tüm şehitlerimizi, cephe gerisinde görev alan herkesi saygı ve minnetle anıyoruz. Umarım bir daha asla bu topraklarda bağımsızlık için savaş yaşanmaz. Barış ve huzur içinde kardeşçe yaşamaya devam ederiz.
Çanakkale zaferimiz kutlu olsun. Şehit ve gazilerimize saygı ve minnetle...
8 Mart 2022 Salı
Mutluluk Neydi?
Bugün kendimi yollara vurdum. Kafamda düşünceler, önümde yollar… Saatlerce
yürüdüm durdum. Karşıma çıkan insanların hayatlarına dair kendimce hikayeler
uydurdum. İnsanların beden dilleri, gözleri, yürüyüşleri bana
onların ruh halleri hakkında ip ucu verdi adeta. Kimi mutluydu, kimi mutsuz,
kimi yorgun, kimi bıkkın, kimi sadece kendine sunulan hayatı yaşıyordu
mecburen. Sadece nefes alıyor, yaşayacak kadar yiyor ve asgari yaşamını idame
ettirecek şeyler yapıyordu. Hayattan bir umudu kalmamış gibi, mutluluk
nedir hiç bilmemiş gibi yaşayıp gidiyordu. Bazılarının gözlerinde ışıltı
yoktu. Yorgun bitkin bir savaşçı gibi, hayatın yükü altında ezilmiş gibi,
belki de çok ağır şeyler yaşamış gibi hüzün ve mutsuzluk vardı gözlerinde. Çok
az bir kısmında mutluluk belirtisi vardı. Gözleri ışıldıyor, aldıkları nefese
şükrediyor gibilerdi adeta. Sonra kendime sordum mutluluk neydi? Sahi neydi
mutluluk, bir insan neyle mutlu olabilir?
Mutluluk maddi, elle tutulur, gözle görülür şeylerde mi aranır yoksa tamamen
soyut şeylerde mi? Mal, mülk, araba, zenginlik mutlu olmaya yeter mi? Para ne
kadar mutlu eder insanı? Ya da insanın mutlu olabileceği para miktarı ne
kadardır? Milyon dolarlar yeter mi insanı mutlu etmeye? Bir ada düşünün
her metrekaresi dev plazalarla kaplı ve plazalarda insan değil sadece para
istiflenmiş. Bu adada bir insan ihtiyaç duyduğu herşeye sahip, tarlalar,
fabrikalar, sosyal tesisler, elektronik cihazlar, lüks arabalar, uçaklar ve
aklımıza ne gelirse her şey olsun. Bu insan tek başına mutlu olabilir mi mesela?
Herşeye sahip ama yalnız mutlu olabilir mi? Diyelim ki yanında insanlar da var:
sevgilisi, eşi, ailesi arkadaşları. Yine de mutlu olabilir mi? Herşeye sahip
olup hiçbir şey için çabalamadan, hayatın anlamı olabilir mi? Bir şey elde
etmek ve bir hedefe ulaşmak için çabalamadan nasıl geçer günleri? Bir insanın
midesinin maksimum hacmi ne kadar ki o parayla maksimum ne kadar yiyebilir?
Herşeye sahip olup, her istediğini yemek mutlu olmaya yeter mi?
Kalabalık yalnızlıklar diye bir kavram var literatürde. Herşeye sahip, yanında
bir sürü insan olan kişi gerçekten mutlu mudur? Yanındaki kişiler onu
anlamıyorsa, onun bakış açısına ve hayallerine tamamen yabancılarsa kişi
kendini yalnız hissetmez mi? Ya da ailesi dahil etrafındaki herkes ona sadece
parası için değer veriyorsa mutlu olabilir mi bu insan? Dünyanın en zengin
insanları mutlu mu peki? Herşeyi yapacak kadar paranız olması mutlu olduğunuz
anlamına gelir mi?
Şan, şöhretle, kariyerle mutlu olur mu insan? Dünyaca ünlü biri olsanız
her gittiğiniz ülkede milyonlarca insan sizi tanıyor olsa mutlu olur musunuz?
İşiniz ya da şöhretinizle alakalı olmayan bir seyahatte sadece gittiğiniz yeri
sıradan bir vatandaş gibi gezmek isteyip de hayranlarınızdan dolayı
gezemediğinizde yine mutlu olur musunuz? Çok ünlüsünüz ve sıradan bir pizza
yemeye çıktığınızda ya da sevgilinizle bir kaçamak yapmak istediğinizde
etrafınızda biten paparazziler mutlu eder mi sizi? Şöhret her zaman mutluluk
getiri mi? Yoksa yeterli parası olmamasına rağmen güçlü bir aileye sahip olmak,
kendini güvende hissetmek, güzel dostluklar kurmak salt mutluluk için yeterli
mi? Paranız yok ama çok iyi bir aileniz var, herşeye rağmen size destek olup
cesaret veriyorlar, eğitim, iş vs her ne istiyorsanız sizin fikirlerinizi
destekliyorlar mesela. Mutluluk için bu yeterli mi? Ya da tam istediğiniz
fiziksel özellikte, güzel ya da yakışıklı bir sevgiliniz var, karakteri de
sizin istediğiniz gibi ama tüm dünya onunla birlikte olduğunuz için size cephe
almış yine de mutlu olabilir misiniz?
Mutluluk pek çok şeyden etkilenen kişinin kendini dengede, güvende ve iyi
hissetme hali bence. İnsanın tüm hayatı boyunca dengede ve güvende olması
mümkün mü? Herşey yolunda giderken ani bir doğal afet, hastalık ya da iflas
durumu bizim kontrolümüzde mi? Acı, keder, gözyaşı, başarısızlık da yaşamak
gerekmez mi? Bunlar insanı güçlendirmez mi? Madem kontrol edemediğimiz şeyler
var o zaman mutluluk yaşamın tümünü kapsayan süreklilik hali mi yoksa anlardan
ibaret mi? Sanıldığı gibi sürekli Polyannacılık oynayıp toz pembe hayat yaşanır
mı? İnsan sürekli mutlu olmaya çabalarsa mutlu olabilir mi, mutluluk nihai bir
sonuç mu yoksa süreç mi? Mutluluğu sonuçta arıyorsak eğer o sonuca herhangibir
şekilde ulaşamadığımızda mutsuzluğa mahkum mu olmalıyız? Sonuca ulaşmak için
çabaladığımız süreç boyunca yaşadığımız güzel anlar, küçük sevinçler ya da
kazanımlar mutlu olmamızı sağlamaz mı?
Yürüdükçe düşündüm, düşündükçe yürüdüm ve mutluluğun sürekli olamayacağını
hayatın içindeki anlardan ibaret olduğunu farkettim. Sandığımız gibi hedefe
ulaşmak mutluluk getirmiyor, hedefe ulaşırken yaşadığımız her şey, deneyimler
ve kazanımlar bizi güçlendirip mutlu ediyor. Nihai sonuca ulaşırken yaşadığımız
süreçteki her anda saklı mutluluk. Bu süreçte kimi zaman yaşadığımız hayal
kırıklığı veya başarısızlık bizi güçlendirerek dayanma azmi verir ve aldığımız
derslerden doğru yolu bulmaya çalışırız. Yine bu süreçte küçük küçük
mutluluklar da bizi başarma yolunda motive eder vazgeçmemizi engeller,
kendimize güvenimizi artırır. Bu nedenle ne geçmişin pişmanlıklarına takılıp ne
de gelecekte olacaklara odaklanıp şu anı kaçırmadan, an'ın tadını çıkararak
mutlu olacak şeyler keşfetmek gerekir. Son olarak mutluluk insanın
kendini tanıması, anlaması, ne istediğini bilmesi, kendine güvenmesi ve kendini
sevmesiyle yürüdüğü yaşam yolundaki her anda yaşadıklarıyla kazanılan ve
sonuçta değil süreçte aranacak bir şeydir.
Tüm insanların mutlu ve umutlu olduğu güzel günler dileğiyle...
24 Şubat 2022 Perşembe
İÇ KARARTICI BİR GÜN
Yağmurlu, kasvetli bir gün... Sıradan ama iç karartıcı. Gri bulutlarla kaplı gökyüzü, biraz serin, ürpertici, ara ara yağmur yağıyor. Böyle havaları pek sevmem. Ruhum daralır, depresif bir ruh haline bürünürüm. Bilinçaltımda beni üzen ne varsa böyle havalarda daha çok gün yüzüne çıkar ve içim kararır. Kapkaranlık bulutlar güneşi perdeler, umutlarım da perdelenir adeta. Bulutların ardından tekrar güneşin ve mavi gökyüzünün geleceğini bilsem de içimi karamsarlık kaplar böyle havalarda.
Bugün karanlık bulutların gölgesinde nedensiz bir hüzün var
içimde. Canım sıkılıyor, yüreğim ağırlaşıyor... Yorgun gibiyim ama yorulmadım da... Uyumak istiyorum, sadece uyumak ve güneşli bir güne uyanmak...
19 Şubat 2022 Cumartesi
Ukulele ile Denemeler- Sultan Film Müziği
Cahit Berkay'ın unutulmaz bestelerinden biri olan "Sultan" filminin melodisini çalmaya çalıştım. Covid-19' un ilk karantina günlerinde, ukulele hayatıma girdi. Dört duvar arasına tıkılıp kaldığımız o depresif günlerde, ukulele çalmayı öğrenerek hem güzel vakit geçirdim hem de biraz olsun virüsün kasvetinden uzaklaşmış oldum. Biraz online derslerle destek alıp sonrasında kendi kendime ilerlemeye devam ediyorum.
Blogumda bundan böyle yaptıklarımı, yapacaklarımı, yapmaya çalışıp başaramadıklarımı, duygularımı, düşüncelerimi paylaşmaya devam edeceğim.
Hayatın içinde her şey var: başarı, başarısızlık, umut, acı, göz yaşı, sevgi, öfke, alışkanlıklar, kırgınlıklar, kızgınlıklar, müzik, resim, sanat ve tabi ki insan.
İyi seyirler...
İnsan Manzaraları-3
Bugün de size T…’dan
bahsetmek istiyorum. T… kendiyle ve insanlarla barışık, sosyal ilişkileri güçlü
ama birazcık narsist ve obsesif davranışlar gösteren, takıntılı düşüncelerinin
esiri ve hiçbir zaman rahat, huzurlu olamayan biri. Kafasında her zaman bin
tilki dolaşır, ayrıntılara takılıp kalır, gereksiz yere olasıklıklara odaklanıp
durur, şöyle olursa böyle olur, öyle olursa… diye uzar gider düşünceleri. Bir
olay yada durum karşısında hep en kötü senaryoya odaklanır, sürekli planlar
yapar durur; hiç olumlu, güzel bir şeyin olacağına inanmazdı. Bu nedenle zihni
sürekli olası olumsuzluklar karşısında ne yapacağıyla ilgili çalışır dururdu.
Bu nedenle günlerce uykusuz kalır, şiddetli baş ağrılarıyla mücadele etmeye
çalışırdı.
Olaylara ve durumlara
takılı kalır, sürekli aynı şeyi kafasında döndürür dolaştırır, insanlara da hep
aynı şeyleri anlatırdı. Sık sık kendini tekrarlar, olayları tekrar anlatırken
aynı duyguyu, aynı yoğunlukta tekrar tekrar yaşardı. Gereksiz ayrıntılara
boğulur, kendini boş yere hem üzer, hem de yorar dururdu. Saplantılı
düşünceleri obsesif davranışlar sergilemesine neden olurdu. Bu yüzden hep
sinirli, gergin ve mutsuzdu.
T…’nin insanlara verecek
çok aklı vardı. Kimse onun gibi ayrıntılı ve güzel fikirlere sahip değildi, ona
göre kimse zeki de değildi. Bu nedenle insanlara sürekli nasihat ve akıl
vermesi gerektiğini düşünerek insanların her şeyine aşırı karışma eğilimindeydi.
Üzerine vazife olmayan her konuda, hatta insanların özeline dair bile şöyle
yap, böyle yap tarzında direktifler verirdi. Karşıdaki insanın duygu ve
düşüncelerini dinlemeden sadece kendi konuşup fikirlerini karşısındaki kişiye
empoze etmeye çalışırdı. İnsanların akıllı ve mantıklı düşünemediğini, herşeyin
iyisini kendisinin bildiğini düşündüğünden gizli narsist olduğu izlenimine
kapılırım.
T... insanları kendi çıkarları doğrultusunda kullanır, kendisi insanlar için bir şey yaptığında dünyanın en büyük şeyini yapmış gibi yaptığı iyiliği anlatıp dururdu. Eşiyle ilgili takıntıları vardı. Eşine güvenmiyor, hep aldatıldığını düşünüyordu. Aldatıldığını kanıtlamak için kendince kanıtlar yakalama eğilimindeydi. Eşinin her davranışından anlam çıkarıyor yok yere tartışmalar yaratıyordu. Hep olumsuzluklara odaklandığından hayatındaki güzel şeyleri göremiyor ve sürekli hayatı ıskalıyor ve mutsuz oluyordu. Paranoyalar, şüpheler, takıntılı düşüncelerle zihnini zehirleyip duruyordu.
T… sosyal ve girişken
biriydi bunu herkese herşeyini anlatarak sağlıyordu. Güvendiği, güvenmediği
herkese içini rahatlıkla açıyor, özelini anlatıyor ve farkında olmadan
insanlara kozlar veriyordu. Bu nedenle bazı insanlar tarafından zaman zaman
yaralanıyordu. İnsanlara içini açarken seçici davranması gerektiğini hala
öğrenememişti, gerçi kendini yaralayan, inciten insanlara ağzına geleni sayıyor
döküyordu. Hiçbir şeyi içine atmıyor anında tepkilerini dobra dobra söylüyordu.
Dobralığı bazen başına dertler açsa da kişiliğinden ödün vermiyordu.
Bu kadar şüpheci ve kötümser olmasının nedeni neydi? Neden insanların fikirlerini önemsemiyor ve sürekli onlara akıl veriyordu? Neden kendi zekasını diğerlerinin zekasından üstün görüyordu?
18 Şubat 2022 Cuma
İnsan Manzaraları-2
Bugün de size S…’dan bahsedeceğim. S…’nin bazı davranışaları Z…(İnsan Manzaraları-1 yazımda bahsetmiştim Z...'dan) ile benzerlikler teşkil etse de onun da kendine göre bir dünyası vardı. S…. pek çok olayı abartarak anlatmaya bayılırdı. Basit bir olay onun gözünde dünyanın en büyük ve en yıkıcı olayı haline gelir, olaya kendince eklemeler de katarak olmamış şeyleri olmuş gibi anlatırdı. Bir insanı yalancılıkla suçlamak istemesem de S…’nın anlattıklarında yalanları hemen yakalardınız. Kendi kurguladığı şeylere öylesine kapılır ve gerçek olduğuna öylesine inanırdı ki ne yapsanız, olayların doğrusunu ispat bile etseniz gerçeklere inanmazdı. Kurgular ve hayal aleminde, yalanlar ve abartılarla süslenen adeta “Alice Harikalar Dünyasında” türünde bir hayat yaşardı. S… de tıpkı Z…. gibi ilgi çekmeye bayılırdı.
İlgi odağı olabilmek için uydurma
hastalıklar yaratırdı. Aniden düşüp bayılırmış gibi numaralar yapar ve bu esnada onunla
ilgilenen var mı diye göz ucuyla etrafa bakardı. Kurgusal olaylar ve abartılı
yalanlarla süslenen mağdur edebiyatı onun hayatının bir parçasıydı. Bir gün astım hastası(!!!) olduğunu söyler,
hoşlanmadığı birinin kullandığı parfümün astım krizi yarattığını iddia ederek zoraki
öksürürürdü. Ertesi gün astım yalanını unutur ve yanında taşıdığı sigara paketinden bir sigara yakarak öksürmeden kırk yıllık tiryaki gibi içerdi. Sigara bağımlısı değildi, yanında paket taşır sözüm ona efkarlanınca içerdi. Duruma göre sigara içenlerden rahatsız olur sahte öksürüklerle sigara içenlere kızar, işine geldiğinde kendisi de içerdi ve rahatsız olmazdı. Hastalıkları
da düşünceleri de gel-gitliydi ve ruh haline göre değişirdi. Postür bozukluğuna
bağlı boyun ağrıları yaşar, bunu insanlara abartılı bir fıtık vakası olarak
anlatırdı. 15 yıldır boynundan mutlaka ameliyat olması gerektiğini söyler ama o ameliyatı nedense
olmazdı. Çeşitli hastalıklardan ve ağrılardan muzdarip olduğunu anlatırdı, doktorlara gider dururdu. Ne hikmetse doktorlar onun hastalıklarına teşhis koyamazdı, tam olarak konulmuş bir teşhis yoktu ama hep hastaydı ve ajitasyon yapardı. Hayatında hiç ameliyat olmamıştı, ufacık bir
kesik yada dikiş vakası bile yaşamamıştı. Bir gün abartılı konuşmaları
sırasında bir dönem ameliyat olduğunu söylemişti. Ne zaman, ne ameliyatı olduğu sorulunca uyduracak bir şey bulamayıp “işte ben o zaman hastaydım,
yatıyordum” diye konuyu kapatmaya çalışmıştı. Söylediği her yalana inanıyor ve sonuna kadar savunmaya çalışıyordu. Yalanı ortaya çıktığında ve konu irdelendiğinde, kaçacak noktası kalmadığında sinirle konuyu kapatıyor ya sinir krizi yada bayılma numarasıyla konunun kapanmasını sağlıyordu. Bu bayılıp ayılmalarının sahte olduğu o kadar belliydi ki ne kadar komik ve yalancı olduğunun farkında değildi. Bu şekilde hastalıklara sığınmasının nedeni neydi? İç dünyasında neler
yaşıyordu kimbilir.
Bilmediği konularda öyle iddialı konuşuyordu ki cahil cesaretiyle kendi doğrularını savunup duruyordu. Bir konuda evrensel gerçeklere dayalı yada bilimsel bir fikre sahip olmadığı halde kendince yorum ve uydurmalarla o konuda profesörmüş gibi konuşuyor ve kendini ne kadar küçük düşürdüğünün farkına varamıyordu. Sokrates bile yaşamının sonuna kadar herşeyi sorgulayıp anlamaya çalışmış biri olarak "Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir" demiştir. İnsanın bir konuda fikri ve yeterli bilgisi yoksa bilmediğini kabullenmesi bir erdemdir. Aksi halde çok bilmiş edalarıyla cehaletini gün yüzüne çıkarmaktan başka bir şey yapmaz. İnsanları cahillikle suçlamam ama bilmediğinin farkında olan insan, yani kendini bilen insan emin olmadığı konularda iddialı konuşmaz. S... ise her konuda iddialı konuşur, yanlış bildiği yüzüne vurulunca yüksek volümlü tartışmalara tutuşurdu. Onunla tartışmanın pek faydası olmazdı, çünkü sunduğunuz doğru bilgi ve ispatlara asla itimat etmez kendi fikrini körü körüne savunurdu. Tutarsız fikirleri, bir gün ak dediğine ertesi gün kara diyen gel-gitleri ile, çok bilmiş edalarıyla, kurgu ve yalanlarıyla değişik bir tipti.
Geçmişte bir dönem psişik
güçleri olduğunu, görünmeyen varlıklarla haberleştiğini iddia etmişti. Belki kafasının
içinde sesler duyuyor ve bunu psişik güç olarak algılıyordu bilemiyorum. Psikolojik
rahatsızlığın etkisiyle gerçeklik algısını kısmen yitirmiş olabilirdi, kurgular
ve yalanlardan oluşan bir dünyada yaşıyordu. İnsanların hiç söylemediği şeyleri
kendi kafasında kurgulayarak ve konuyu çarpıtarak anlatıyordu. Herhangibir konuda kendi söylediklerini ise inkar ediyordu. Gerçeklikten kopmuştu,
kurgu-yalan-inkar onun gerçekliği olmuştu.
S… insanlara çıkarları
doğrultusunda değer veriyordu. Birinden çıkarı varsa sonuna kadar onu
sömürüyor, artık işi bittiğinde de sanki o insanla hiç hukuku olmamış gibi
iletişimi koparıyor, yapılan iyilikler karşısında ufacık minnet duymuyordu.
İnsanlar ona hizmet ettiği, yardım ettiği sürece vardı, işi bitince karşıdaki
insanı bir kalemde silip atardı. İnsanları sömürmeyi sevmesine karşın kendisi
insanlar için ufacık bir iyilik yapsa insanların başına kakardı. Yaptığı iyilik
de iyilik olmaktan çıkardı. Çıkarları ön planda tutar, iki yüzlülükle
insanların arkasından işler çevirirdi. Olayları çarpıtarak anlattığından hep
mağdur rolüne bürünürdü.
S….’nın da perde
arkasında ne vardı? Gerçeklik algısını neden yitirmişti? Kafasındaki sesler
neydi? Dikkat çekmek için neden başka şeyler değil de hastalık numarası
yapıyordu? Çocukken sadece hastalık geçirdiğinde ilgi görmüş bunu alışkanlık haline mi getirmişti? Hiç düşünmeden uydurduğu yalanlar ve kurgular açığa çıktığında hiç mi utanç duymuyordu? İnsanları çıkarları için kullanıp
attığında vicdan azabı duymuyor muydu? Bu sorular ve fazlasını hala merak ediyorum.
17 Şubat 2022 Perşembe
İnsan Manzaraları-1
Bugün sizlere Z…’dan bahsetmek istiyorum. Tanıdığım ilginç insanlardan bir tanesi, abartılı makyajı, aykırı giyim tarzıyla ve biraz çatlak kafasıyla sıra dışı bir insan. Çocukluğunu nasıl geçirdi pek bilmiyorum ama zor ve ihmal edilmiş bir çocuk olsa gerek, söylediğine göre çocukken intihar girişimleri yaşamış. Bunu bir sohbet esnasında tesadüfen öğrendim, nedenini hiç sorgulamadım. Anlatmak isteseydi anlatırdı zaten. Belki de uydurduğu bir şeydir emin değilim. Abartılı anlatımları, dikkat çekme çabaları ve acınma ihtiyacı içinde olduğu için söylediği şeylerin gerçek olup olmadığını bilemiyorum. Bazı şeyleri kafasında kurgulama konusunda oldukça iyidir. Dikkat çekme çabası belki çocukça intihar girişimleriyle dikkat çekmesini sağlamış da olabilir.
Hayatının bazı dönemlerinde, yetişkinlikte bile akrabalarından, arkadaşlarından şiddet gördüğünü söylemişti bir keresinde. Bu da mağdur olma, acınma isteğinden dolayı uydurulmuş bir şey olabileceği gibi yangına körükle gitmesinin sonucu olabilir. İnsanlarla tartıştığı zamanlarda gerilimi daha da tırmandırmaya çalışır, bağırabildiği kadar bağırıp herkesi başına toplamaya, rezil olmaya bayılırdı. Ne olursa olsun olumlu ya da olumsuz olarak kendinden bahsettirmek, dikkat çekmek, acınır olmak adeta onun temel ihtiyaçları arasındaydı. Tartışmada alttan almayı ya da ortamdan çıkıp sakinleşmeyi hiç düşünmezdi, basit bir tartışmayı daha da tırmandırır ve geri dönüşü olmayan sözler söylerdi. O sinir anlarında belki karşı taraftan şiddet görmüş olabilir bilemiyorum. Şiddet gördüğünü söyleyip dikkat çekmeye çalışmış olabilir.
Söz konusu Z… olduğunda yalan mı gerçek mi ayırt etmek oldukça zor. Rol yapma ve insanları ikna etme yeteneği güçlü, olayları abartılı ve ikna edici anlatan, hiç susmadan konudan konuya geçip sizi hipnotize edebilen biridir. Onunla konuştuktan sonra kendinizi çöp kamyonu gibi hissedersiniz. Tüm negatif duygu ve düşüncelerini soluk almadan adeta çöp yığar gibi sizin üzerinize boşaltır ve sinirlerinizi harap ederdi. Onunla konuştuğunuzda sanki dünyanın en ağır meselelerine kafa yormuşsunuz da bitkin düşmüşsünüz gibi bir tükenmişlik yaşarsınız. Her ne kadar dinlemek istemeseniz de anlatmaya devam eder ve bir süre sonra artık onu dinlemediğinizi bariz bir şekilde hissettiğinde, kendi köşesinde sessiz sessiz ağlamaya başlardı. Susmayı bilmez, nerde ne zaman konuşması ve susması gerektiğini bilmediğinden bulduğu tüm konuşma fırsatlarını dinleyeni sömürürcesine kullanırdı. Siz dinledikçe o anlatır, konudan konuya geçer, susması için dualar edersiniz yine de susmazdı. Sonsuza kadar herkes onu dinlemek zorundaymış gibi düşünür, dinleyen olmadığında ağlardı.
Kendisiyle, ailesiyle, arkadaşlarıyla hep bir derdi vardı. Arkadaşlarının yaptıkları ya da yapmadıkları şeylerden yola çıkarak kafasındaki kurgulardan küsecek bir şey bulurdu. Çocuklarıyla abartılı büyük kavgalar eder, sinir krizleri geçirirdi. Geçimsiz karı-kocalar bile öyle kavgalar yaşamamıştır. Kendini ve çocuklarını hiç bir şeye layık görmez, para harcamaktan hep kaçardı. Evine yada çocuklarına bir şey alması gerektiğinde maddi açıdan zorlandığı gerekçesiyle hep ağlardı. Para kazansa ama hiç harcamasa çok mutlu olurdu. Evde arta kalan, kimsenin yemediği bozulmuş yemekleri yer, sıklıkla zehirlenirdi. Hiçbir şeyi çöpe atmaya kıyamazdı, kendine iyi bir şey almazdı. Çöpe atamadığı şeylerden kendine takılar yada farklı eşyalar yapardı. Çocuklarının istediği bir şeyi pahalı olduğu için almaz ve paradan kaçtığı için hep suçlanırdı. Çocukları tarafından suçlanmayı gururuna yediremezdi. Bu yüzden çocuklarıyla arasında hep gerilim ve kavga olurdu.
Her zaman kendini haklı göstermeye çabalardı, tüm dünya haksızdı bir tek o haklıydı. Hep mutsuz, gergin, tamamen olumsuzluklara odaklanan, anlık öfke patlamalarıyla ortalığı yakıp yıkan, memnuniyetsiz, alıngan, saldırgan ve her an ağlamaya hazır, güçlüymüş gibi görünmesine rağmen aslında son derece zayıf bir kişilikti. Dakikası dakikasına uymaz bir anda çok neşeli, havai kahkahalar atarken 5 dakika sonra ağlayan, duygudan duyguya geçişler yaşayan, ruh hali dalgalı, dengesiz, tutarsız bir insandı. İnsanlara yaklaşımı da tutarsızdı bir gün iyi anlaştığı kişiyle ertesi gün kavga eder, küserdi. Bazen hayata ve insanlara duyduğu nefretini sert bakışlarıyla etrafa yansıtırdı. Bir anda nefret dolu, öldürücü bakışlarına maruz kalabilirdiniz, sizden neden nefret ediyor, kafasında neler kurguluyor hiç bilemezdiniz. Size bir gün dostça davranırsa ertesi gün sizinle kavga edecek yada tartışacak bir mevzu mutlaka bulurdu.
Keşke psikoloji eğitimi almış olsaydım. Z…’nin davranışlarının altında yatan nedenleri anlamak isterdim. Bu kadar duygu geçişleri yaşayan, hayatı uçlarda yaşayan, seviyorsa takıntılı seven, kızıyorsa yangına körükle giden, her zaman küsecek bir bahane bulan, insanların niyetlerini okuyan, dikkat çekmeye ve ön planda olmaya çalışan, aykırı giyinen, abartılı makyaj yapan, gülerken bile nefretle bakan, sürekli asık suratlı ve mutsuz bir insanın perde arkasını görmek isterdim. Negatif enerji topu gibi etrafa mutsuzluk yayardı. İnsanlar onunla muhatap olmamak için köşe bucak kaçardı. Kimse onun iç dünyasını anlamaya çalışmaz, deli diye umursamazdı.
Tutarsız, dengesiz davranışları ve duygusal gelgitlerinin nedeni neydi? Nasıl bir çocukluk, ergenlik yaşamıştı da kişiliği böyle şekillenmişti? Nasıl bir ailede büyümüştü? İçindeki çocuk nasıl yaralar almıştı? İç dünyasında neler yaşıyordu? Güçlüymüş gibi görünmesine rağmen onu bu kadar zayıflatan neydi? Bu sorularının cevabını hala merak eder dururum.
9 Şubat 2022 Çarşamba
BLOGGER SAYFAM GOOGLE ARAMALARDA GÖRÜNMÜYOR NE YAPMALIYIM?
Herkese merhaba, benim gibi blog dünyasına yeni adım atanların başına gelebilecek bu problemin çözümü için izlenecek adımları aşağıda sıraladım. Blogu açtım ve birkaç arkadaşıma beni takip etmeleri için linki verdim linki tıklayınca siteye ulaşabiliyorlar ancak Google da arama yaptıklarında bloğuma ulaşılamadığını öğrendim. Sorunu çözmek için şu adımları izleyebilirsiniz:
1- Öncelikle Gmail hesabıma giriş yapın. Gmail uygulamaları kısmından Blogger’ı seçin.
2- Google webmaster’a girerek https://developers.google.com/search linkinden “Başlayın” seçeneğini işaretleyin. Açılan sayfada “Search Console’a Git” seçeneğini seçin.
3- Mülk ekle alanından bloğumuza ait URL linkini ekleyin. “Sahiplik otomatik olarak doğrulandı” bildirimini aldıktan sonra “Mülke Git” seçeneği ile bloğunuza ait ayarları yapabileceğiniz sayfaya yönlendirilirsiniz.
4- Ayarlardan “tarayıcı ve dizin ekleme” kısmından Google search console seçin.
5- Açılan pencerede “site haritaları” kısmına tıklayın. Site haritasına ne yazılması gerektiği konusunda internette yaptığım araştırma sonrasında “atom.xml? yönlendirme = false & start-index = 1 & max-results = 500” yazılması gerektiğini öğrendim. Bu kodu yazıp gönderdiğinizde “Site haritası başarıyla gönderildi” uyarısı alınca işlem tamam demektir.
Artık Blogger sayfamız Google aramalarında
görünür hale gelmiş oluyor.
Yeni başlayan herkese blog hayatında bol şanslar...
8 Şubat 2022 Salı
RESİM
Karakalem Portre Çalışmalarım |
Resim çizme konusunda doğuştan bir yeteneğim olmasa da arada bir şeyler karalamayı seviyorum. Resim çizmenin insanı rahatlatan bir etkisi olduğuna inanıyorum. Hayalinizde yarattığınız dünyayı resme yansıtmak, gerçekleşmiş halini gözünüzle görmek umudunuzu canlı tutuyor. Renklerin muhteşem uyumu doğanın mükemmeliyetini gözler önüne seriyor. Doğanın muhteşem bir ritmi ve ahengi var ve bu ahenk resme yansıdığında görsel bir şölenle birlikte huzur veriyor insana. Bob Ross isimli ressamı eminim herkes internette görmüştür, mutlu ağaçlar çizen, resmi basit bir şey gibi anlatan ressam. Bir kaç dakika içinde harika manzaralar yaratan ve bunu büyük keyifle yapan harika ressamdı, mekanı cennet olsun. Onu izlediğimde ben de kolayca resim yapabilirim hissine kapılsam da işin aslı öyle değil. İnsanın görsel zekası, hayata bakışı, hayatı anlamlandırması, hayal gücü yanında bir de el ve kol kaslarının uyumu çok önemli resim çizerken. Perspektife hakim olmak ve gördüğünüzü üç boyutlu şekilde dengeli yansıtmak önemli ve burada doğuştan gelen yetenekler ön plana çıkıyor. Aslında her insan dünyaya her şeyi yapabilme potansiyeliyle geliyor. Eğitimle ve yeteneklerin geliştirilmesiyle resim, müzik veya herhangi bir alanda bir şeyler başarma potansiyeli hepimizde var. Fakat doğduğumuz toplumsal kalıplar, ailemiz, okuldaki eğitim ortamı vs hepsi var olan yeteneklerimizi ya besleyip geliştiriyor ya da köreltiyor. Eminim herkese çocukluktan itibaren birazcık eğitimle resme bakış konusunda bir takım donanımlar eklense çöp adamdan hallice resimler çizilebilirdi.
Ben de resim konusunda çok yetenekli değilim, perspektif ve üç boyutlu bakış konusunda pek çok hataya sahibim ama bunun resim yapmama engel olduğunu düşünmüyorum. Amacım mükemmel güzellikte resimler yapmak, sergi açmak vs değil zaten böyle bir yeteneğim de yok. Amacım sadece zihni dinginleştirmek, huzur bulmak, düşünceleri dağıtarak dinlenmek. Resme ya da mandala desenlerine başladığımda zihnime hücum eden düşüncelere odaklanmaksızın sadece nasıl çizeceğim ve nasıl ilerleyeceğim konusunda sadece resme odaklanıyorum ve sanırım bu bir çeşit meditasyon etkisi yaratıyor. Resim bittiğinde zihnimde yoğunlaştığım herhangi bir probleme dair iz kalmıyor ve huzurlu hissediyorum.
İnternette doğuştan resme yetenekli kişilerin yaratıcılıklarını nasıl kullandığını gördükçe hayret ediyorum. Ojelerle, ketçapla, kahve telvesiyle, çeşitli soslarla ve çiğ köfte ile bile yapılan resimler gördüm. Çakıl taşlarıyla, plastik ve atıklarla yapılan muhteşem çalışmalar var. Herkesin bu kadar yaratıcı ve yetenekli olması beklenemez ancak herkes isterse çöp adamdan daha iyi resimler çizebilir. Öğrenme serüveninde her konuda olduğu gibi resim konusunda da püf noktaları öğrenmek ve çize çize emek harcayarak istenen sonuca ulaşmak mümkün.
Herkesin resim çizerek zihnini rahatlattığı, yaratıcılığın geliştiği ve iç dünyamızın etkili bir şekilde dışa yansıtıldığı nice resimler görmek dileğiyle...